Türk devleti 20 Ocak’tan beri uluslararası hukuku hiçe sayarak Efrîn kantonuna saldırıyor. Efrîn’deki halkımızın öz savunma kuvvetleri YPG / YPJ’nin yiğit savaşçıları bir buçuk aydır Türk devletinin ”3 saatte alırız” dediği yurt topraklarını kahramanca savunuyor. İşgalci düşman kuvvetlerine ağır kayıplar verdiriyor.
Halkımız kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla her karış toprak için cansiparene kavga veriyor. İstilacı Türk ordusu ve müttefiği islamcı çeteler gündüz milim milim ilerledikleri yerlerden, gece kilometrelerce geri püskürtülüyor.
Ancak Efrîn halkımızın üzerine saldıran kuvvetler orantısız derecededir. Ellerinde en modern uçakları, tankları, roketleri, füzeleri, topları var. Bu silahlarla aralıksız sivil yerleşim yerlerine saldırıyor; okulları, hastahaneleri, kamu binalarını, tarihi eserleri bombardıman ediyor; çocuk, kadın, yaşlı demeden silahsız sivil insanları öldürüyorlar. Böylece yerleşik halkı evlerinden kaçırtmak, yerlerinden göçertmek istiyorlar.
Halkımız Türk devletinin vahşi saldırısından korkmuyor; yerini, yurdunu işgalcilere terk etmiyor. Destansı bir direnişle topraklarını savunuyor; Efrîn’i kolay lokma zanneden Türk kurmaylarını şaşkınlığa uğratıyor. Bunlar önce ”3 saatte fethederiz” dediler. Olmadı. Sonra ”3 günde” dediler. Yine olmadı. Sonra ”3 haftada” zaptedeceklerini sandılar; ama Efrin topraklarında bozgun üstüne bozguna uğruyorlar.
Efrîn direnişi, yalnızca Efrîn halkımızın değil; tüm parçalardan Kürdistanlıların şeref, namus, özgürlük direnişidir. Rojava kantonları, Rojhılat, Başur, Bakur ve diasporada yaşayan tüm Kürdistanlıların gözü, kulağı, yüreği Efrîn halkımızın bağımsızlığını ve özgürlüğünü, toprağını ve şerefini, ırzını ve namusunu savunma kavgasındadır. Kobanide, Hewlerde, Süleymaniyede ve öbür yerlerde halkımız protestolar yapıyor; diasporada her gün eylemler gerçekleştiriyor.
Efrîn’de kahramanca direnen kadın – erkek, yaşlı ve gençler kanlarının son damlasına; nefeslerinin son soluğuna, dizlerinin son takatına kadar savaşıyorlar. Küçük çocuklar ”Em Efrînê Bernadın”; ”Yek, du, se; Efrîn ne tırse”; ”Erdoğan tu kurbane Efrînê”; ”Erdoğan Kerdoğan”; ”Yeke, yeke, yeke; gelê Kürd yeke”; ”Bênamus Erdoğan”; ”Qatil Erdoğan” diye sloganlar atıyorlar. Yürüyüşlerde ve mitinglerde ulusal bayraklar, ulusal motifler eylemlere damgasını vuruyor. Hiç kimse Türkiye, Irak, Suriye ya da İran bayrakları taşımıyor. Kürdistan bayraklarının ve federal devlet, kanton bayraklarının yanısıra kendi parti veya örgüt bayraklarını taşıyor. Kitleler davul ve zurnalar eşliğinde Ey Reqîp, Hernepêş gibi marşlar söylüyor; govend çekiyorlar. Çocuklar ve gençler ”Welatê me?” diye soruyor ve hep bir ağızdan ”Kürdistane!” diye cevap veriyorlar.
Bu ve benzer sloganlar; halkımızın, gençlerimizin ulusal bilincini yansıtıyor. Bu sloganların yürüyüşlerde önceden bir hazırlık olmadan, spontan biçimde gençlerin kendileri tarafından üretildiğini; bu ham ve saf halleriyle halkın doğal eğilimlerini ifade ettiğini belirtelim.
Efrîn direnişi Kürt halkının ve Kürdistanlıların dostlarını da harekete geçiriyor. Halkların Kardeşliği, Enternasyonal Dayanışması Efrînle dayanışma eylemlerinde fiilen hayata geçiyor; somut olarak can buluyor.
Her parçadan Kürt parti ve örgütleri de Efrîn halkımızın kahramanca direnişine sahip çıkıyor; faşist Erdoğan diktatörlüğünün işgal teşebbüsüne karşı tavır alıyorlar. Çünkü gün tüm Kürtlerin birlik günüdür. Bugün birleşmeyeceksek ne zaman birleşeceğiz? Bugün Türk saldırganlığına karşı açık, kesin ve net tutum almayacak; Efrînli direnişçilere yardım etmek için elimizden geleni yapmayacaksak ne zaman yapacağız?
Parti ve örgütlerimizin önlerinde duran değişik zorluklar, engeller, ilişki ve bağlılıklar, hassasiyetler onların halktan geri kalmalarının, halkın önünde cesaretle yürümemelerinin maazeteri olamaz. Parti çıkarlarının başa alınması, diğer parti ve örgütlerle olan çelişki, farklılık, anlaşmazlık ve ihtilâfların öne çıkarılması kabul edilemez. Halkımıza güvenmek, onun önünde yürümek, halka öncülük etmek partilerimizin varlık sebebidir. Her şeyden önemlisi de ittifak halinde hareket etmektir. İhtilâflara değil; ittifaklara öncelik vermek zorundayız. Halkımızın bizden beklentisi, istemi budur. Efrîn topraklarını milim milim savunan kadın ve erkeklerimizin bizden beklediği; bu savunmada can veren şehitlerimizin bize yüklediği görev budur.
Bu görevleri derhal yerine getirmeli ve adı kongre, meclis, cephe ya da ittifak olan ulusal bir kurum, birleşik bir örgüt oluşturmalıyız.
Kürdistan’ı sömürgeleştirenler, halkımızın en ufak bir demokratik kazanımı karşısında paniğe kapılıp, devletlerinin ”bekâ” sorunu olduğunu ileri sürerek; tüm güçleriyle halkımıza saldırıyorlar. Böylelikle de Kürdistan’ın kendilerine ait olmadığını; Kürtlerin ulusal yurdu olduğunu itiraf ediyorlar. Gerçekten de bir devlet kendi ülkesine, öz yurduna, ülkesinin yurttaşlarına saldırır mı? Türk devleti Sur, Cizre, Batman, Gever ve öteki yerleri yakıp, yıkıp harabeye çevirdi. Aylarca sokağa çıkma yasağı uyguladı. Binlerce insanı yurdundan sürgün etti. On binlerce insanı katletti…
Bir devlet, kendi ulusu saydığı bir topluma böyle hunhar, böyle vahşice saldırır mı? Bir devlet kendine ait ormanları, köyleri, kasabaları yakar yıkar mı? Türk devleti ve öteki sömürgeci devletler senelerdir bunları yapıyorlar. Böylece de başka bir ülke olduğunu örtülü biçimde kabul ederek yaktıkları, viran ettikleri ülkenyi kendi ülkeleri saymadıklarını dünya aleme göstermiş oluyorlar. Bu ülke hangisidir? Sömürgeciler tarafından harabe edilen ülke Kürdistan değilse; hangi ülkedir?
Sadece yakıp yıkmakla da yetinmiyorlar. Yükte hafif, pahada ağır ne varsa talan ediyorlar. Kendi askerlerinin iaşesini halkımızdan yağmaladıkları yiyecekler, sürülerle sağlıyorlar; yiyemedikleri hayvanları öldürüyor, yiyecekleri imha ediyorlar.
Tarafsız gözlemcilerin de doğruladığı gibi şu anda Efrin topraklarına saldıran Türk işgalciler sivil – silahlı diye ayrım gözetmiyor, canlı – cansız her şeyi hedef alıyor, imha ediyorlar.
Bu imha savaşı karşısında saldırganlara kararlılıkla dur diyen bir devlet, uluslararası kurum yok. Türk devleti meydanı boş bulmanın küstahlığı ve şımarıklığı içinde istediği gibi hareket ediyor. Dünya devletleri, Birleşmiş Milletler TC saldırganlığına dur demedikçe, yaptırımlar uygulamadıkça cüreti daha da artan Türk devleti daha da pervasızlaşıyor. TC devletinin taktiği basittir: Alıştıra alıştıra cinayetlerini çoğaltıyorlar. Önce birer – ikişer, sonra beşer – onar, sonra ellişer – yüzer, sonra da binlerce Kürdü katledeceklerini; Kürtleri yerlerinden süreceklerini ve yerlerine Suriye iç savaşının katılmak üzere dünyanın dört bir yanından toplanmış katilleri, yani islamcı terör örgütleri militanlarını yerleştireceklerini açıkça söylüyorlar.
Amerika, Rusya, AB, İran, hatta bizzat Suriye devletleri Türk devletinin Efrîn’i işgalinde açık ya da örtülü; direkt ya da dolaylı pay sahibidirler. Tecrübeler göstermiştir ki olaylar kesin hal aldığında, Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler kendi sömürgeleri ya da komşu devletin sömürgesi Kürdistan parçalarından birine açıktan saldırıya geçtiklerinde dünya devletleri kıllarını bile kıpırdatmamaktadırlar.
Başur örneği en yakın acı tecrübedir. İŞİD’in tek kurşun atmadan zapt ettiği Musul ve öteki yerleri gerilla ve peşmerge kurtarmıştı. Peki İŞİD’e güç yetiremeyen Irak devleti ne yaptı? Biraz palazlanır palazlanmaz Kürtlerin üzerine yürüdü. Kerkük’ü ve öteki Kürdistan bölgelerini İran desteğindeki Haşdi Şabi çeteleriyle ele geçirdi. Ne Amerika, ne Rusya gıkını bile çıkarmadı.
Sömürgeci Suriye devletinin tutumu da bundan farksızdır. Bütün bu sömürgeciler Kürdistan’a başka bir dış güç, yahut komşu sömürgeci devlet saldırdığı zaman parmaklarını bile oynatmıyor; Kürdistan’ın kendini savunması için asgari desteklerini bile sunmuyorlar. Kürtler kendi yurtlarını yine kendileri savunuyor. Yurtlarını kurtarıp kendi öz yönetimlerini kurduklarında bu devletler, eğer yeteri kadar güçlülerse hemen saldırıya geçiyorlar; eğer henüz kendilerini zayıf hissediyorlarsa güçlerini hazırlamaya bakıyor, kendileri için uygun koşulların oluşmasını bekliyorlar. Dün Kerkük, Şengal ve öteki Kürdistan topraklarında Kürtleri İŞİD karşısında savunmasız bırakan, ”ne haliniz varsa görün” diyen Irak rejimi kendini toparlar toparlamaz ne yaptıysa bugün Suriye rejimi de aynı kafayla hareket ediyor.
Bütün bu gerçekler bize şunu gösteriyor: Kürdistan topraklarını Kürdistanlılar savunmaktadır. Çünkü Kürdistan Kürdistanlıların ülkesidir, yurdudur. Kürdistan gerillalarının, ya da peşmergelerin kendi köylerini bombalamaları, yakıp yıkıp halkını öldürmeleri düşünülebilir mi?
Bütün Kürdistan parçalarının kaderleri aynıdır. Aynı acıları, aynı gaddarlıkları, aynı haksızlıkları, aynı zulüm ve katliamları yaşıyoruz. Kobani İŞİD katillerine karşı kahramanca direnirken Kürdistan’ın bütün parçalarından Kürtler her gün, her an Kobani için kaygılanıyor, dualar ediyor, eylemler yapıyorlardı. Şengal İİŞİD canileri tarafından işgal edilip kadın ve kızlarımız köle pazarlarında satışa sunulduklarında hepimiz kahr olduk, utançtan yerin dibine girdik. Kerkük Haşdi Şabi serserileriyle korkak Irak ordusuna tek kurşun atılmadan teslim edildiğinde yüreğimiz yandı. Başur yüzde doksan oyla bağımsızlık tercihini dünya aleme ilan ettiğinde sevindik; ama halkın iradesine dayanılarak bu ilanı fiiliyata geçirme cesareti sergilenmediğinde üzüldük…
Oysa biz 40 milyonluk bir halkız. Bizim gerilla ve peşmergelerimizin kahramanlıkları herhangi bir milletin askerlerinden daha az değildir. Hele de sömürgecilerin orduları karşısında destanlar yazan gerilla ve peşmergelerimiz moral olarak, kahramanlık olarak, cesaret olarak o orduların askerlerinden daha da üstün, daha da yiğittirler. Peki neyimiz eksik? Rahmetli Mam Celal derdi ki, ”Bizim herşeyimiz var; ama aklımız yok”. Evet, bizim bir ”ortak aklımız” yok. Ortak yüreğimiz var. Ortak hislerimiz, duygularımız var. Ortak acılarımız var. Fakat ”ortak aklımız”, ortak bir karar mercimiz; hepimizi birleştiren ortak bir ”irademiz” yok.
Bizim ayrı ayır partilerimiz, ayrı ayrı parti bayraklarımız, ayrı ayrı parti liderlerimiz var. Bu ayrılıklar ortak zenginliğimizdir; var olmalıdır.
Fakat hepimiz tek bir ulusun mensubuyuz: Kürdüz, Kürdistanlıyız.
Hepimiz makus talihli tek bir ülkenin kahırlı evlatlarıyız: Kürdistan. Kürdistan tek bir ülkedir.
Hepimiz tek bir bayrağın altında rahatlıkla birleşebiliyoruz: Kürdistan bayrağı.
Hepimiz tek bir ulusal marşla şehitlerimize saygı duruşu yapıyor, mitinglerimizi başlatıyoruz: Ey Reqip!
Şehit verdiğimiz gerillalar ve peşmergelerin hepsi tek bir ordu oluşturuyor: Kürdistan Şehitler Ordusu.
Hepimiz Kürtçenin şu ya da bu lehçesini ve sömürgecilerimizin dillerini konuşuyoruz. Bu da bizim için, eğer iyi kullanırsak, muazzam bir servettir. Bir Türk Türkçe, Arap Arapça, Fars Farsça bilir sadece. Biz hepsini biliriz. Hepsinin dilinden propaganda yapar, sömürgecilerini dilini kendi mücadelemiz için silah gibi kullanabiliriz.
Kısacası biz aramızda birleştiğimiz, bütünleştiğimiz zaman sömürgeci devletler bizim karşımızda ne tek tek ne da hep beraber uzun süre dayanamazlar; sömürgeci esaretin paslı, çürük zincirleri daha uzun süre boynumuzda takılı kalamaz. Dünyanın öbür halkları ve devletleri de bizim birleşmiş kuvvetimizin karşısında ilgisiz kalamaz.
Yeter ki küçük düşünmeyelim, parçaların çıkarlarını birbirine feda etmeyelim, partilerin çıkarlarını başa almayalım.
Partiler, gruplar, aileler, aşiretler fanidir; gelir geçerler.
Ezeli ve ebedi olan Kürdistandır, Kürt milletidir. Bıjî Kurd û Kurdistan!