Abu Muhammed el-Culani’nin; New York’taki Coşku ile Suriye’nin Çöküşü Arasında ;Katılım Olmadan; Bir İktidar Projesi! Younes Bahram
Abu Muhammed el-Culani’nin, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri olarak –resmî olmasa da– Birleşmiş Milletler’in New York’taki bazı etkinliklerine katıldığı duyurulduğundan bu yana, siyasi ve medyatik çevrelerde tepkiler art arda geldi. Kimileri bu ziyareti yeni bir dönemin başlangıcı ya da onun Suriye’nin Kuzey Batısın‘daki otoritesine yönelik “sessiz bir kabul” olarak gördü.
Oysa daha derin bir analiz, bunun Culani’nin önceki çizgisiyle bir kopuş olmadığını, aksine uzun vadeli bir stratejinin parçası olduğunu ortaya koyuyor. Uluslararası zeminde radikal bir hareketin yeniden meşrulaştırılması çabası… Ancak ideolojik özü ya da otoriter yönetim yöntemleri değişmedi…
Culani HTŞ’yi feshetmedi, mutlak kontrolünden de vazgeçmedi. Tam tersine, gücünü yeni isimler altında yeniden yapılandırdı. Hâlâ aktif biçimde Suriye kimliğini parçalamaya, Sünni olmayan toplulukları siyaset ve toplumsal yaşamdan dışlamaya çalışıyor. Amacı, “Tahrir el-Şam” bayrağı altında tek renkli, mezhepsel bir iktidar kurmak.
HTŞ’nin “Feshi” Taktiksel Bir Aldatmaca?
Culani, Nusra Cephesi’nin adını “Heyet Tahrir el-Şam”a çevirdi, “Kurtuluş Hükümeti”ni kurdu ve kendini sivilleşme iddiasıyla pragmatik bir bölgesel aktör gibi sundu. Gerçekte ise tablo farklı;
- HTŞ dağıtılmadı, güvenlik ve askeri bir yapıya dönüştürülerek İdlib’de yaşamın tüm alanlarını kontrol altına aldı.
- Yerel fraksiyonlar dâhil edildi ama eşit ortaklar olarak değil, Culani’nin merkezi otoritesi altında.
- Yargı, istihbarat, medya ve dini kurumların tamamı doğrudan onun kontrolünde.
Bu “sivil vitrin” yalnızca otoriter yönetimi meşrulaştırmaya yarıyor – onu sınırlamaya değil.
PR Kampanyası mı, Uluslararası Tanınma mı?
Culani’nin New York’taki varlığı ister doğrudan ister aracılarla olsun ABD’nin resmî tutumunun değiştiği anlamına gelmiyor.
HTŞ hâlâ terör örgütü olarak tanımlanıyor. Culani uluslararası arama listelerinde ve ABD Dışişleri Bakanlığı hâlâ başına ödül koymuş durumda.
Üstelik Washington ve Batılı devletlerin HTŞ ile yakınlaşma için öne sürdüğü koşullar, Culani’nin asla yerine getiremeyeceği türden:
- Tüm yabancı savaşçıların (Uygurlar, Tacikler, Çeçenler…) tamamen sınır dışı edilmesi;
- Dini ve etnik azınlıkların (Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar…) haklarının tanınması;
- Kürt kültürü, dili ve özyönetiminin anayasal olarak kabulü;
- Cihadist ideolojiden vazgeçilmesi, şeriatın tek hukuk kaynağı olmaktan çıkarılması
Bu talepler HTŞ’nin ideolojik temelini doğrudan hedef alıyor; kabul edilmeleri Culani’nin iktidar projesinin tamamen çökmesi demek.
Katliamlar, Bozulan Anlaşmalar ve Dışlama Politikaları; Suriye’yi Parçalama Planı
Culani’nin stratejisi, Sünni olmayan toplulukları sistemli biçimde Suriye’den dışlamaya dayanıyor. Şiddet, anlaşma ihlalleri ve dini ideolojik nefret yoluyla, amacı sadece kontrol değil, bu grupların siyasete katılımını tamamen yok etmek.
- Sahil Katliamları Alevilere Yönelik Hedefli Saldırılar Lazkiye’deki Alevi köylerine saldırılar yalnızca askerî amaçlı değil; ulusal bağlamdan dışlama mesajı taşıyor.
- Dürzilere yönelik dolaylı tehdit doğrudan çatışmalar nadir olsa da, HTŞ’nin güneydeki Dürzi toplulukların sivil modellerini reddetmesi, bu grupları siyasal hayattan dışlama niyetini açıkça gösteriyor.
- 10 Mart Anlaşmasının Kürtlerle (SDG) Bozulması General Mazlum Abdi’nin arabuluculuğuna rağmen Culani, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yapılan anlaşmadan kısa sürede çekildi. Nedeni taktik değil, ideolojikti: Kürtlerin demokratik, çok etnisiteli modeli, onun fundamentalist vizyonunun tam karşıtıydı.
Temel Amaç, Ya Sünni bir Suriye, ya hiç…
Culani, mezhepsel açıdan homojenleştirilmiş, otoriter ve ideolojik olarak kapalı bir Suriye hedefliyor. Kürtler, Dürziler, Aleviler ve diğer toplulukların varlığı demokrasi ve güç paylaşımı demek bu da onun totaliter projesine aykırı.
Onun vizyonunda partilere, kadın haklarına, ifade özgürlüğüne veya sivil topluma yer yok; yalnızca itaat, dini üstünlük ve güvenlik kontrolü var.
Petro-dolarlar ve Müslüman Kardeşler’in Rolü; Cihaddan Diplomasıya
Peki, Culani nasıl oldu da küresel çapta aranan bir cihadist liderden, BM çevrelerinde muhatap alınan bir figüre dönüştü?
Yanıt, özellikle Müslüman Kardeşler’e yakın Körfez ağlarından gelen siyasi para akışında yatıyor. Bu ağlar lobi yapıları, medya kuruluşları ve Batılı karar alıcılarla temas imkânına sahip.
- Doğrulanmamış raporlara göre, aracılar üzerinden dönemin ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmeler ayarlandı.
- Tony Blair ve eski CIA yetkilileriyle daha önceki temaslar belgelenmiş durumda.
- Culani’yi “pragmatik” ya da “reformcu” gösteren medya kampanyaları, bu ağların finanse ettiği kanallardan yayıldı.
Bu algı dönüşümü, siyasi yolsuzluk ve milyarlarca dolarlık PR harcamaları olmadan mümkün olmazdı. Culani böylece “kabul edilebilir İslamcı alternatif” olarak pazarlanıyor – yalnızca Esad rejimine değil, aynı zamanda ılımlı muhalefete de.
Çeşitlilik Olmadan, Devlet Yok Dışlama ile Meşruiyet de Yok; Culani Suriye için çözüm aramıyor; mutlak iktidar arıyor. Onun projesi, etnik ve dini dışlamaya dayanıyor ve birleşik, demokratik bir Suriye hayalini yok ediyor.
New York ziyaretleri, gizli görüşmeler, imaj değişiklikleri… Bunların hiçbiri gerçeği değiştirmiyor: Projesinin özü otoriter, anti-demokratik ve bölücü.
Geleceğin Suriye’si çeşitliliğe, çoğulculuğa, hukuk devletine ihtiyaç duyuyor – siyasi taktiklerle kamufle edilmiş bir din devletine değil.
Böylesi projeleri –ister realpolitik gerekçelerle ister Batı çıkarları adına– meşru göstermek, Suriye savaşının kurbanlarıyla alay etmektir.