HAYATIN ÇELİŞKİSİNİ YAKALAMA BECERİSİ başlıklı yazımda Gazete Patika yazarı, ÖSP başkanı Çiftyürek’in Lenin’i çarpıtarak sunduğu bir alıntıya atıfta bulunmuş, ama alıntının kendisine yer vermemiştim.
Yazar ”Marxizm’i özellikle [özellikle!]Leninizm’i kendi ülkemizin somutunda yeniden üretelim” diyor; ”yeniden üretmek” istediği Lenin’i çarpıtıyordu.
Konuyu doğru anlamak için bahsi geçen kitabın ”Almanya’da ‘Radikal’ Komünizm – Liderler – Parti – Sınıf – Kitle” başlıklı V. bölümünden başlayalım. 1920 yılı başlarında Almanya’da KPD (Kommunistishe Partei Deutschland / Saprtaküs Birliği) saflarında bir bölünme olur. Frankfurt / Main Yerel Grubu tarafından sol muhalefetin görüşlerini yansıtan ”KPD’nin Bölünmesi (Spartaküs Birliği)” adlı bir broşür yayınlanır.
Broşür proletarya diktatörlüğü, parti diktatörlüğü gibi konularda Komünist partisini eleştirir; çeşitli konularda parti merkezini suçlar. Sol Komünistler sorunu şöyle ele alır:
”… Şu soru ortaya çıkar: Diktatörlüğü kim yürütecektir; Komünist partisi mi, yoksa proleter sınıf mı?…
… İlke olarak Komünist Partinin diktatörlüğünü mü, yoksa proleter sınıfın diktatörlüğünü mü hedeflememiz gerekir?!!…” [”Sol Radikalizm” Komünizmin Çocukluk Hastalığı, sayfa 32 – 33, İnter Yayınları]
Sol komünistlerin sözlerini aktarmaya devam edelim: ”Muhalefet [yani kendileri, Sol Komünistler] başka bir yol seçti. Muhalefet Komünist Partisinin egemenliği ve parti diktatörlüğü sorununun sadece taktik bir sorun olduğu görüşündedir. Her halukarda Komünist Partisinin egemenliği, bir partinin egemenliğinin son biçimidir. İlke olarak, proleter sınıfın diktatörlüğü hedeflenmelidir. Ve partinin tüm önlemleri, onun örgütü, mücadele biçimi, strateji ve taktiği buna uydurulmalıdır. … Devrimci mücadeleye Komünist Partisi önderliği altında katılması gereken en geniş proleter çevre ve katmanların birleştirilmesi için en geniş temelde ve en geniş çerçevede yeni örgütlenme biçimleri yaratılmalıdır.” [aynı yer]
Komünist Partinin diktatörlüğü mü, yoksa proleter sınıfın diktatörlüğü mü diye demagoji yapan sol komünistler; önce bu ikisi arasındaki kopmaz bağı birbirinden koparıyor; sonra birini öbürünün karşısına koyuyor ve nihayet ”parti diktatörlüğünün” değil, ”proleter sınıfın diktatörlüğünün hedeflenmesi” gerektiğini söylüyorlardı.
Sol komünistler yazılarına şöyle devam ediyorlar:
”… Dolayısıyla şimdi iki Komünist Partisi karşı karşıya bulunuyor: Birisi, devrimci mücadeleyi örgütleme ve bu mücadeleyi yukarıdan yönetme çabası içinde olan … liderler partisidir.
Diğeri, devrimci mücadelenin yükselişini aşağıdan bekleyen, bu mücadele için hedefe götürecek biricik yöntem tanıyan ve uygulayan, tüm parlamenter ve oportünist yöntemleri reddeden kitle partisidir. Bu biricik yöntem, burjuvaziyi amansızca yıkmak ve ardından sosyalizmi gerçekleştirmek üzere proletaryanın sınıf diktatörlüğünü kurmaktır…
… Orada liderlerin diktatörlüğü, burada kitlelerin diktatörlüğü! Şiarımız budur.” [age. , s. 34]
Lenin bu zırvalar hakkında şunları yazıyor:
”1903’ten bu yana Bolşevizmin gelişimine bilinçle katılmış ya da onu yakından gözlemiş her Bolşevik, bu değerlendirmeleri okuduktan sonra şöyle haykıracaktır: ‘Ne eski, ne bildik zırvalar! ‘Radikal çocukluğun ta kendisi!” [Sol Radikalizm, Komünizmin Çocukluk Hastalığı, s. 34]
[Hakikaten : ”Ne eski, ne bildik zırvalar!” … ”Sadece Marksizmi kabul etmek insanı hatadan kurtarmaz. Ruslar bunu çok iyi biliyorlar, Çünkü Marksizm bizde sık sık ‘moda’ olmuştur” (age, syf 37)] Lenin devam ediyor:
”Bu değerlendirmelere yakından bakalım.
Sorunu ‘parti diktatörlüğü mü, sınıf diktatörlüğü mü? – liderlerin diktatörlüğü mü (partisi mi), kitlelerin diktatörlüğü mü (partisi mi)?’ biçiminde koymak bile inanılmaz ve umutsuz bir düşünce karışıklığına tanıklık etmektedir. Bu insanlar gayet özgün bir şeyler keşfetme çabasındalar ve bu gayretkeşliklerinde gülünç duruma düşüyorlar.”[Sol Radikalizm, Komünizmin Çocukluk Hastalığı, aynı yer]
Lenin Sol Komünistlerin ”gülünç” çabalarını şöyle yanıtlıyor:
”Kitlelerin sınıflara ayrıldığını herkes bilir; kitlelerle sınıfları karşı karşıya koymanın ancak, toplumsal üretim sistemindeki konumuna göre tasnif edilmemiş genel olarak büyük çoğunlukla, toplumsal üretim sisteminde özel bir konum alan kategoriler karşı karşıya konduğunda mümkün olabileceğini; sınıfların genellikle ve çoğu durumda, en azından modern uygar ülkelerde, siyasal partiler tarafından yönetildiğini; siyasal partilerin, kural olarak, en otorite sahibi, en etkili, en tecrübeli, en sorumlu görevlere seçilmiş ve kendilerine lider denen az çok devamlı insan gruplarınca yönetildiğini herkes bilir. Bütün bunlar işin ABC’sidir. Bütün bunlar açık ve berraktır. Bunun yerine bütün bu anlaşılmaz sözlere, bu yeni yapay dile ne gerek vardı? …
Öte yandan burada sözkonusu olan, şimdilerde ‘moda haline’ gelmiş olan ‘kitle’ ve ‘lider’ parolalarının iyice düşünülmemiş, bağıntısızca kullanılmasıdır. …” [Sol Radikalizm, Komünizmin Çocukluk Hastalığı, s. 34 – 35]
Lenin bu yaklaşımın partiyi ve parti disiplinini yadsımak; proletaryayı burjuvazinin lehine silahsızlandırmakla aynı şey olduğunu belirttikten sonra ekliyor: ”Partiyi komünizmin bakış açısından reddetmek, (Almanya’da) kapitalizmin yıkılmasının arifesinden, komünizmin en alt aşamasına değil, orta aşamasına da değil, en yüksek aşamasına sıçramaktır” diyor ve Rusya’nın o anki somut durumuna değiniyor. ”Biz Rusya’da (burjuvazinin yıkılmasından üç yıl sonra), kapitalizmden sosyalizme, ya da komünizmin alt aşamasına geçiş yolunda ilk adımları atmaktayız. Sınıflar varlıklarını sürdürmektedirler ve proletarya iktidarı ele aldıktan sonra da uzun yıllar her yerde varlıklarını sürdüreceklerdir.” [s. 37]
O yıllarda Rusya nüfusunun en büyük bölümünü küçük meta üreticileri oluşturuyordu. Bunları devrime kazanmak, onlarla anlaşmak, sabırlı, uzun vadeli, yavaş ve dikkatli bir örgütsel çalışmayla onları değiştirmek ve yeniden eğitmek gerekiyordu. Bu unsurlar proletarya saflarına kararsızlık, dağınıklık, bireycilik, bir aşırılıktan başka bir aşırılığa rahatça savrulma, moral bozukluğu taşırlar. ”Buna direnebilmek için, proletaryanın örgütleyici rolünü (ki bu proletaryanın en önemli rolüdür) doğru, başarılı ve muzaffer biçimde yerine getirebilmek için, proletarya partisi içinde en sıkı merkeziyetçiliğe ve disipline gerek vardır. Proletarya diktatörlüğü eski toplumun güçlerine ve geleneklerine karşı, kanlı ve kansız, şiddete dayalı ve barışçıl, askeri ve ekonomik, pedagojik ve idari inatçı bir mücadeledir. Milyonlarca ve on milyonlarca insanın alışkanlık gücü, korkunç bir güçtür. Demir gibi sağlam ve savaşta çelikleşmiş bir parti olmadan, söz konusu sınıf içinde namuslu olan ne varsa onun güvenini kazanmış, kitlelerin nabzını tutmasını ve etkilemesini bilen bir parti olmadan bu mücadeleyi başarıyla yürütmek olanaksızdır.” Bu koşullar altında ”Proletarya partisinin demirden disiplinini (özellikle proletarya diktatörlüğü sırasında) az da olsa zayıflatan herkes, gerçekte proletaryaya karşı burjuvaziye yardım eder.” [age, s. 38 – 39]
Bütün bunları yazdıktan sonra Lenin, parti içinde ”liderlerin diktatörlüğü” ve ”oligarşi”ye dair suçlamaların hep var olduğunu söyler.
”Partimiz içinde ‘liderlerin diktatörlüğü’ne karşı saldırılar daima olmuştur. Partimizin henüz resmen mevcut olmadığı, fakat Petersburg’da merkezi bir grubun oluşmaya başladığı ve bölge gruplarının yönetimini devralacağı 1895 yılındaki saldırıları anımsıyorum. Partimizin IX. Parti Kongresi’nde (Nisan 1920) hakeza ”liderlerin diktatörlüğü”ne ve ”oligarşi”ye vs. karşı çıkan küçük bir muhalefet vardı.” [age, s. 39]
Lenin’in tırnak içine aldığı ”liderlerin diktatörlüğü” ve ”oligarşi” kelimeleri bolşevik parti yönetimine ve işleyişine ilişkin defalarca yapılmış bir suçlamadır. Yoksa Lenin tarafından RKP(B)’nin o anki durumuna ilişkin olarak yapılan bir teşhis, niteleme ya da tasvir değil. Bu kitabın yazıldığı Nisan – Mayıs 1920’de bu konu parti içinde de halen canlıydı. Kongrelerini her yıl yapan partinin son üç kongresinde parti ve devlet yönetimi ile ilgili olarak ciddi tartışmalar yaşanmıştı. Lenin’in bu eseri yazmaya başlamasından kısa süre önce, (26 Mart – 5 Nisan 1920)’de yapılan IX. Parti Kongresi’nde muhalif bir grup da aynı suçlamalarla partiye muhalefet eder. Lenin’in kitabı bir bakıma bunlara da bir cevaptır.
Partinin IX. Parti Kongresi’nde ”liderlerin diktatörlüğü”ne ve ”oligarşi”ye vs. karşı çıkan küçük muhalefet grubu kendisini ”Demokratik Merkeziyetçilik Grubu” (Desistler) olarak adlandırıyor ve partiyi ”liderlerin diktatörlüğü”nü uygulamakla ve ”oligarşik” yönetimle suçluyordu. Gazete Patika yazarının Lenin’e mal ettiği Bolşevik Partisi hakkındaki ”oligarşi” suçlaması bu grubun suçlamasıydı. Bu grup (Desistler) ilk kez RKP(B)’nin VIII. Kongresi’nde ortaya çıkmıştı. Bunlar partinin sovyetlerde ve sendikalarda öncülük rolünü reddediyor; sıkı parti ve devlet disiplinini eleştiriyor; fraksiyonlar için özgürlük ve partide gruplaşmalara özgürlük istiyorlardı.
VIII. Kongre’de ”Organizasyon Sorunlarına Dair Karar Tasarıları” tartışılırken partinin önderlik rolünü diktatörlük ve oligarşiklik olarak yaftalayan Sapronov ve Ossinski’nin başını çektiği ”demokratik merkezcilik grubu”; aynı eleştirilerini IX. Kongrede de gündeme getirdiler. (Dokumente Der Weltrevulition, Band 2, Arbeiter – Demokratie Oder Parteidiktatur (Dünya Devrimi Belgeleri, II. cilt, İşçi Demokrasisi mi, Parti Diktatörlüğü mü?), Frits Kool – Erwin Oberländer, Walter – Verlag Olten und Freiburg im Breisgau]
Aynı suçlamayı ‘‘İşçi Muhalefeti” adını taşıyan başka bir muhalefet grubu da (X. Kongre’de) yapacaktı. İşçi Muhalefeti grubu anarşist, sendikalist bir gruptu. Ekonominin yönetiminin devlete değil, ”Genel Rusya Üreticiler Kongresi”ne bırakılmasını istiyor; partinin öncü rolünü reddediyor, işçi sınıfının öncülük rolünü sendikaları vasıtasıyla yerine getireceğini iddia ediyorlardı. RKP(B)’nin 8 – 16 Mart 1921’de yapılan X. Kongresi bu grubun fraksiyoncu tutumun mahkum etti. Kongre, Merkez Komitesi’ni ”her türlü fraksiyon oluşumunun kökünü kazımak işiyle” görevlendirdi. Yalnızca ‘‘İşçi Muhalefeti” grubunun dağıtılması hakkında değil; ”partinin proleter olmayan ve güvenilmeyen unsurlardan temizlenmesi” işiyle de Merkez Komitesini görevlendirdi ve ”işçi muhalefeti”, ”demokratik merkezcilik” vb. grupların tümü ile ve derhal dağıtılmaları hususunda karar aldı. [age.]
Gazete Patika yazarının Lenin’in çarpıttığı sözleri [aşağıda ayrıca vereceğim] kitabın ”Devrimciler Gerici Sendikalarda Çalışmalı mı?” başlıklı VI. bölümünde yer alıyor.
Sözkonusu sözlerin arasında tırnak içinde verilen ”oligarşi” sözü, yukarda da değindiğim gibi, 20’li yılların başında, Rusya’da RKP (B) içinde ”demokratik merkezcilik grubu” ve ”işçi muhalefeti grubu” tarafından yönetilen suçlamaları ima eden mecazi bir sözdür. Fakat Lenin bu gruplara fazlaca atıfta bulunmaz; yukarda gördüğümüz gibi, sadece değinir geçer. Onun esas amacı ”Bolşevizmin tarihinde ve bugünkü taktiğinde genel uygulanabilirliği, genel geçerliliği olan şeyleri Batı Avrupa’ya uygulamak”tır. [age, s. 41] Bu yüzden Gerici Sendikalarda Çalışılmalı mı bölümüne, kitabın bu genel planına uygun olarak Rus deneyi örneğiyle başlar.
”Liderler – parti – sınıf – kitle arasındaki ilişki ve aynı zamanda proletarya diktatörlüğünün ve proletarya partisinin sendikalarla ilişkisi şu somut biçimi almıştır: Diktatörlük Sovyetler içinde örgütlenmiş olan ve son kongresindeki (Nisan 1920) verilere göre 611.000 üyeye sahip Bolşeviklerin Komünist Partisi tarafından yönetilen proletarya tarafından gerçekleştirilir. Üye sayısı gerek Ekim Devrimi’nden önce, gerekse de sonra çok fazla dalgalanıyordu, ve eskiden, 1918 ve 1919 yıllarında çok daha azdı.” [s. 42]
Bolşevikler, başlanıçtan itibaren, düzenli kayıt tutan bir partidir. Kongre tutanakları, söz alan tek tek delegelerin konuşmalarını ana hatlarıyla yansıtır. Yapılan oylamalar, delege sayıları ve delegelerin kaç üyeyi temsil ettiği bellidir. Bu bakımdan her kongre, aynı zamanda bir tür genel üye sayımıdır. Şubat devriminden sonraki üye sayıları kitabın sonundaki notlara göre şöyle: RSDİP (B) VII. Tüm Rusya Konferansı’nda (Nisan Konferansı / 1917) 80 000 üye. Parti’nin VI. Kongresi’nde (Temmuz – Ağustos 1917) 240.000 civarında. RKP (B)’nin VII. Kongresinde (Mart 1918) en az üç yüz bin, VIII. Parti Kongresi’nde (Mart 1919) 313.766’dır. VIII. Kongre partinin üye sayısının artırılması ve üye kayıtlarının yenilenmesi kararı alır ve bu karar, Mayıs – Eylül 1919 arasında uygulanır. Bu çerçevede düzenlenen Parti Haftası sırasında Avrupa Rusyası’ndaki 38 vilayette 200.000’den fazla yeni üye kaydedilir. Bunların yarıdan fazlası işçidir.
”Partinin enlemesine aşırı şişmesinden korkuyoruz, çünkü iktidar partisine, kaçınılmaz olarak, ancak kurşuna dizilmeyi hakeden kariyeristler ve sahtekarlar sızmaya çalışmaktadır. Partinin kapılarını -sadece işçi ve köylülere- son olarak, Yudeniç’in Petrograd’dan birkaç verst uzakta, Denikin’in ise Orel’de (Moskova’ya yaklaşık 350 verst) bulunduğu günlerde (1919 kışı) açtık; yani Sovyet Cumhuriyeti’ni korkunç bir tehlikenin, ölümcül bir tehlikenin tehdit ettiği, serüvencilerin, kariyeristlerin, sahtekarların ve genel olarak kararsız unsurların komünistlere katılmalarının onlara kariyer sağlamayacağı (daha çok, idam sehpası ve ölüm getireceği) bir dönemde açtık.”[aynı yer]
Lenin bu genel tabloyu çizdikten sonradır ki, Gazete Patika yazarının içeriğini çarpıttığı şu sözleri söyler:
“Her yıl kongresini toplayan (son kongrede bin üyeye bir delege düşmüştür) parti, 19 kişiden oluşan ve kongrede seçilen Merkez Komitesi tarafından yönetilir; Moskova’daki günlük çalışma Örgütlenme Bürosu ve Politik Büro diye bilinen ve beş Merkez Komitesi üyesinde oluşan ve Merkez Komitesi Plenumlarında seçilen daha da dar kurullar tarafından yürütülür. İşte size tam bir ‘oligarşi’. Parti Merkez Komitesinin yönlendirici talimatları olmadan, Cumhuriyetimizin hiçbir devlet kurumunda hiçbir önemli siyasal ya da örgütsel sorun karara bağlanamaz.” [“Sol Radikalizm” Komünizmin Çocukluk Hastalığı, sayfa 42, İnter Yayınları, altını ben çizdim)
Bunları söyledikten sonra şöyle devam ediyor:
‘‘Parti çalışmalarında doğrudan doğruya, son kongre (Nisan 1920) verilerine göre 4 milyondan daha fazla üyeye sahip ve biçimsel olarak partisiz olan sendikalara dayanır. Gerçekte sendikaların büyük çoğunluğunun yönetici organlarının hepsi ve ilk planda da elbette Tüm Rusya Sendikalar Merkezi ya da Bürosu (Rusya Sendikalar Merkez Konseyi) komünistlerden oluşur ve partinin bütün direktiflerini uygular. Yani aslında biçimsel olarak komünist olmayan, esnek ve nispeten büyük, son derece güçlü bir proleter aygıta sahibiz, onun sayesinde Parti, sınıf ve kitleyle sımsıkı bağlıdır ve onun sayesinde Parti’nin önderliği altında sınıfın diktatörlüğü gerçekleştirilmektedir. Sendikalarla en sıkı bağ olmadan, -sadece ekonominin değil, ordunun inşasında da– sendikaların coşkulu desteği, özverili çalışması olmadan, ülkeyi yönetmeyi ve diktatörlüğü gerçekleştirmeyi bırakın ikibuçuk yıl, ikibuçuk ay bile başaramazdık.” [s. 42 -43]
Lenin hemen bunun ardından Partisiz İşçi ve Köylü Konferansları ve nihayet tüm emekçi kitleleri kapsayan Sovyetler’in rolü ve işlevlerine değiniyor ve bütün bu tabloyu sunduktan sonra sonucu şöyle özetliyor:
<<''Yukarıdan'' diktatörlüğün pratik gerçekleştirilmesi açısından bakıldığında, proleter devlet mekanizması budur. Umarız okur, bu mekanizmayı tanıyan, 25 yıl içinde, küçük, illegal, yeraltı çevrelerinden bu mekanizmanın nasıl geliştiğini gözlemlemiş olan bir Rus Bolşeviğine, ''yukarıdan'' mı, ''aşağıdan'' mı, liderlerin diktatörlüğü mü, kitlelerin diktatörlüğü mü vs. gibi bütün bu gevezeliklerin, neden örneğin insanın sol bacağının mı, yoksa sağ elinin mi daha yararlı olduğunu tartışmak kadar gülünç, çocukça bir saçmalık olarak göründüğünü anlar.>> [age, s. 44]
Lenin’in ele aldığımız ”oligarşi” sözünü hangi bağlamda kullandığını ortaya koyan bütün bu sözlerinden sonra ”Hep derim isteyen Lenin’in Lenin ile olan çelişkisine sıkça rastlayabilir ama bu Lenin’in çelişkisi değil, Lenin’in hayatın çelişkisini yakalama becerisinin taa kendisidir. Zaten bundan hareketle Lenin için 21. yy. siyaset dehası dedik Manifestomuzda! Ancak siyaseten zekâ özürlü olanlar bunu anlamadıkları için bizim Lenin’i eleştirdiğimizi anladılar” diye böbürlenen 21. YY dahisinin ‘‘aşmak” için didindiği Lenin’i ya hiç anlamadığı ya da bile bile tahrif ettiği anlaşılmıştır sanırım. Eğer öyle olmasaydı ”Örneğin, Lenin’in, gerek parti gerekse devlet yapılanmasında muhalefetteyken katı merkeziyetçi, iktidar olunca tersine hem partide hem de Sovyet cumhuriyetlerinde ademi-merkeziyetçi duruşu incelemeye değerdir. Muhalefetteki duruşunun aksine iktidarda; parti ve devlet yapılanmasında nasıl da katı merkeziyetçiliği yerden yere vurduğunu 1923’te yazdığı “Sol Komünist Bir Çocukluk Hastalığı” kitabında Lenin’den dinleyelim” demezdi.
Peki bu arkadaş, göz göre göre Lenin’i neden çarpıtıyor? Çünkü Leninist parti modeli yerine yepyeni bir parti modeli öneriyor; kendi tezlerine dayanak bulmak için kimden ne bulursa alıyor; nerde ne bulursa ”alacağını alan, atacağını atan” bu arkadaş laf kalabalığı altında kendi çocukça tezlerini yeni buluşlar gibi piyasaya sürüyor.
Ne diyelim! ”Gülünç, çocukça saçmalık”lar yapmak her dahinin hakkıdır.