Pazar , 26 Ocak 2025
Home / anasayfa / DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (10) Hamit BALDEMiR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (10) Hamit BALDEMiR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (10) Hamit BALDEMiR

Yetmez kişilikler, devrimci sürecini tamamlamamış birey ve yapılar; zor koşullara dayanması ve devrimci mücadeleyi sürekli kılması imkansızdır. Bu kişilik ve yapılar; egemen faşist ve sömürgeci egemenlerinde etkisinden kurtulamamışlardır. Sistemle aralarındaki köprüleri yıkmamışlardır. Bu nedenle yönleri düzene dönüktür. Bunlar çabuk yengiyi kabul eder ve sistemle koşa koşa entegre olmaya çalışırlar. Böyle kişi ve yapıların iradeleri zayıftır. Bunlar devrimcinin geçici yol arkadaşlarıdır. Kapitalist sömürgeci sistemin devrimcilere karşı geliştirdiği ek baskı, işkence, öldürme, tutuklamalar gibi karşı devrimci politika ve uygulamalar karşısında tutunmak güçlü bir irade ve sağlam bir duruş gerektirir. Böyle zorlu süreçlerde hezimete uğramadan atlatmak ve devrimci mücadeleyi sürdürmek güçlü bir devrimci örgütlenmeden geçer. Tersi durum; 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi sürecinde ve sonrasında devrimci saflarda yaşanan durum gibi olur. 12 Eylül sürecinde ve sonrasında yaşanan süreci biliyoruz. Bugün bile bu yenilginin tahribatlar aşılmış değildir. Yenilginin yaratığı sancılar ve psikoloji insanlar üzerine ölü toprağı gibi duruyor.

Kürdistan Özgürlük hareketi durumun dışında tutuyorum. Çünkü o, 12 Eylül sürecinde geri çekilmiş olsa da; toparlandı ve ulusal kurtuluş mücadelesini başlatmayı başardı. Onun eksiklik ve yetmezlikleri yoktur demiyorum. Ancak varlığını sürdürmeyi ve bu darbedeki taktik yenilgiden sonra güçlü bir toparlama ve çıkışla yoluna devam etti.

12 Eylül`ün tahribatı ve sonuçları ile sınırlı kalmadı. Söz konusu hareketlerin sistemle çatışmak istemediği yönlerinin yanında Kemalist yanlarını da deşifre etti. Yani sadece karşı devrimci baskı ve şiddetin acımasızlığı ile bu sol hareketlerin yenilgisi açıklanamaz. Bu sol yapılar ve teoride radikal hareketler devrim yapmak ve mücadeleyi her koşulda sürdürmek gibi bir tarihsel göreve göre kendilerini organize etmemişlerdi. Devrim yolunda gemileri yakmadıkları için de başarısız oldular ve tasfiye edildiler. Bu söz konusu sol hareketlerin devamı yapılar da bugün bir devrime öncülük edecek yapı ve politikadan yoksunlar. Hele Reel Sosyalizmin yıkılışı işin tuzu biberi oldu. Bu kez bir sosyalist deneyim ve durak olan Reel Sosyalizme saldırarak kendilerinin zaaflarını başarısızlıklarını perdelemeye çalışmaktadır. Bu mirasın sürdürücüleri sistemi yaşanır kılma çabası içindeler. Yaşama alternatif bir yaşam kurmak ve sistemle aralarına uzlaşmaz bir çizgi çizmek gibi bir sorunları yoktur.

Var olan örgütlenmelerin  faşist baskılar karşısında kolay ezilmesi; faşist sömürgeci sisteme moral, ezilen halk yığınlarına yıkım oldu. Devletin geliştirdiği baskı politikasını kültürel, eğitim ve karşı devrimci propagandayla birleştirerek her alanda halkları bir ahtapot gibi sardı ve sınırlarının içine hapsetti. Örgütsüz yığınlara umutsuzluk, hayal kırıklıkları, güvensizlik ve korku egemen oldu. Bu süreçte sistem kendine güvensiz, geleceği belirsiz ve bunalımlı bir kuşak yetiştirdi. Sorunlu ve sorunlarına çözüm üretemeyen; kendi gerçekliğinde kaçan kişilikler yarattı. Bu; yılgınlığı, düş kırıklığı, çaresizliği işleyen edebiyat ve sanatın doğmasına uygun iklim yarattı. Şu “12 Eylülist” sanat ve edebiyat akımını sol devrimci edebiyat ve sanat diye göklere çıkardılar. İşte, bu akım 12 Eylül sürecinin yarattığı akımdı. Yılgınlık, umutsuzluk, teslimiyetçilik, her türlü bozgunu kendinde somutlaştıran sanat ve edebiyat.

Önderliksizlik ve örgütsüzlük, başarısızlık ve yenilgi psikolojinin egemen olduğu sürecin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Başka bir anlatımla, karşı devrimci fırtına kendi kuşağını yaratmıştı. Kitleler örgütlü olmayınca ve böyle bir baskı ortamında çaresizlik ve yılgınlık egemen olur. Bu kaçınılmaz sonda solun bu durumunun büyük payı vardır. Karşı devrim başarı olabiliyorsa; bundan devrimcilerinin yetersizlik ve önderlik edememesi önemli bir etkendir. Yani devrimciler, bu durumda sorumlular.  Ne var ki, Kemalizm’le yüzleşemedikleri gibi, kendi geçmiş pratikleriyle de yüzleşememişlerdir. Bunun ciddi devrimci bir özeleştirisi yapılamamıştır. Sadece faşizmin acımasızlığı ve acımasızlığın teorik açıklamalarla faşizmi deşifre etmekle sınırlı kalıyorlar. Bu durumun oluşmasında solun hata, yanlış, zaaf ve yetersizlikleri önemli rol oynamaktadır.

12 Eylül Faşist cuntasının karanlığının ortamında yaratılan tahribat hala etkisini devam ettiriyor. Ve daha sonra SSCB`nin yıkılması ve Rusya`nın kapitalizme yönelmesi ile domino taşları gibi arka arkaya yıkılan sosyalist sistemin devletleri; tüm dünyada sosyalizm ve ulusal kurtuluş mücadelesini çok olumsuz etkiledi. Bu da ayrı bir moralsizliğe ve adeta yıkıma neden oldu. Dünya sosyalist hareketi hala bu yıkımın etkisindedirler. Dünya ve Türkiye devlet sınırlarındaki bu karşı – devrimci gelişmeler, devrimci hareketleri önemli oranda demoralize ettileri. Bir çok devrimci hareket tasfiye oldu ya da kapitalizmin sınırları içerisinde politika yapmaya yöneldi. Yine silahlı mücadele veren bir çok hareket silahlı mücadeleye veda etti. Daha çok reformist bir çizgiye çekildiler. Yani devrimden vazgeçip sistemi rehabilite etme, demokratikleştirme politikasına yöneldiler. Bütün bu olanlar, ezilen yığınların sosyalizminden soğumalarına, sosyalizme kuşku ile bakmalarına sebep oldu.

Sosyalizmden soğuma ve geri çözüm arayışlarına kitleleri yöneltti. Tabi, kapitalist emperyalizmin demagoji ve psikolojik savaşı bu karamsarlığın ve sosyalizme kuşkulu bakmalara yolaçtı. Kendine komünistim diyen kimi hareket ve bireyler bile sosyalizmle alay etmeye ve güvensizlik yaratmaya başladı. 12 Eylül karanlığı ve Sosyalist Sistemin yıkılmasından onlarca yıl geçmesine rağmen etkisi devam etmektedir. Gerçi, belli bir toparlama olsa da yıkıcı etki varlığını koruyor.

Bu karşı-devrimci fırtınada, Kürdistan Özgürlük Hareketi çizgisinde taviz vermedi ve yoluna devam etti. Ancak o da. Bu duruma daha fazla dayanamadı. Hem sosyalizm ideoloji ve söylemi geri planda tutmaya başladı ve hem de Kürdistan Halk Önderi Apo`nun yakalanması ile stratejilerinden köklü bir değişikliğe gitti. Uluslararası ve bölge koşullarının dayatması ile reformist bir çizgiye yöneldi. Elbette politika somut koşullar üzerinde yapılır. Politik tavizlerin verilmesini bir dereceye kadar anlamak gerekiyor. Ancak ilkesel ve ideolojik tavizler olmamalıdır. Ne var ki, bu konuda epey taviz verildi ve veriliyor. Bu da çizgiyi devrimci çizgiden uzaklaştırıyor. Kuşkusuz, her halk veya ulus kendi kaderini kendisi belirlemelidir. İsterse ulus, sosyalizmi, isterse kapitalizmi, isterse federalizmi, isterse bağımsızlığı ve isterse kültürel özerklik ister. Buna saygı duyulur ancak, eleştirme ve kabul etmemekte, sosyalistlerin hakkıdır. Güçleri varsa sosyalist devrimci bir çözüm projesini üretme hakkına sahiptir.

Dünya koşulları, 12 Eylül`ün tahribatı devrimci mücadelede önemli tahribat yarattı. Henüz olgunlaşmamış Türkiye devrimci hareketi, bu koşullarda beklenen önderliği yapamadı. Bir çoğu sisteme entegre oldu. Zaten Kemalizm`den duygusal ve ideolojik olarak radikal bir kopuş gerçekleştiremeyen bazı sol yapılar; tamamen sisteme döndüler. Ya da sosyal şoven bir çizgiyi yeniden ürettiler. Kürdistani hareketler PKK dışında hepsi Kürdistan`da tasfiye oldu. Silahlı mücadelenin sıcak ortamında dayanamayan bu hareketlerin arta kalanlarının tek politikası ve neredeyse tek varlık nedeni anti PKK politikası yapmak oldu. Hala da toparlanamadılar. PKK gerilesin diye, onlara göz yuman ve onlara toleranslı davranmasına karşın bir güç olamıyorlar. Zaten sosyalizmde de çoğunluğu samimi değildir. Var olmaları sosyal bir olgu. Buna diyecek bir şey yoktur ama, Özgürlük Hareketi`ne karşı düşmanca tavırları ve mesafeli duruşları varlık nedenleri ile çelişiyor.

Kürdistani Hareketler, ulusal mücadelede yan yana ve omuz omuza olmak zorundadır. Gerek dünya koşulları, gerek faşist sömürgeci T.C.nin karşı-devrimci baskısının etkisi; devrimci ve yurtsever hareketlerin yetersizlik ve devrimci dönüşümün tamamlanmaması birleşince, bu olumsuzluklar yakıcı bir tarzda kendini hissettiriyor.

Devrimci mücadele yolculuğumda, gerek dışardaki faaliyetler sırasında ve gerekse cezaevi yaşamımda bir çok harekete mensup devrimci ile tanışma olanağı buldum. Gerek Türkiye ve gerekse Kürdistanlı devrimci hareketlerinden mevcut tüm örgütlerlerle ve onların militan ve kadroları ile tanıştım ve birlikte yaşadık. Bunların ezici çoğunluğu kendisini davasına, kendi kavrayış biçimiyle adamış yiğit insanlardı. Bunlardan bir kısmı ise, devrimci mücadele gereklerine uygun devrimci kişiliğini tamamlamamış insanlardı. Dava insanı olma sürecini tamamlayamamış bireylerdi. Devrimcilik bu bireylerde bir cila gibi duruyordu. Cila kazılınca sistemin kişiliği sırıtıyordu. Bu nedenle bunlar zor koşullarda, ortak yaşamda, disiplinde ve özveride hep sorun olabiliyordu. Gerçi bunlardan bazıları politik söylemde bayağı radikaldiler. Ama söylemleri ile duruşları birbirine uygun değildi. Cezaevinde, devrimci tutsaklar kendi iç tartışma ve sohbetlerinde hiç biri sosyalizme toz kondurmazdı. Hatta bunların bazıları işin teorisini de yapabiliyordu. Ancak pratik duruş ve sosyal yaşamda; özellikle zor koşullarda gerek kişilikleri hemen kendisini ele verirdi. Yani sosyalist cila kazılınca altında; küçük burjuva, Kemalizm, feodalizm, aşiretçilik, hemşericilik sırıtırdı. Türkiye solunun tutsak kitlesi daha çok öğrenci ve şehir gençliğinden oluşuyordu. Devrimci Yol daha kitlesel olduğunda yoksul varoş gençliği de vardı.(Devam edecek)

Diğer Başlıklar

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (7) Hamit BALDEMiR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (7) Hamit BALDEMiR Devrimci mücadelenin parçalanmışlığı hem kendilerini yetersiz kılıyor ve hem …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (6) Hamit BALDEMİR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (6) Biraz daha bunu ayrıntılandırmak gerekirse; Türkiye`de işbirlikçi çarpık tekelci kapitalizmin gelişmesi …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (5) Hamit BALDEMİR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (5) Hamit BALDEMİR Kürdistan Bağımsız olmadan Demokratik Türkiye Mümkün Değildir Bizim ülkemiz …

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI! Hamit BALDEMİR

DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (4) Dünya devrimci hareketin ve reel sosyalizmin deneyimi gösteriyor ki, böyle kısa …