DEVRİMCİ KİŞİLİK SORUNLARI (4)
Dünya devrimci hareketin ve reel sosyalizmin deneyimi gösteriyor ki, böyle kısa sürede gerçekleşecek bir durum değildir. Zorlu ve çatışmalı uzun bir tarihsel sürece ihtiyaç duyar. Ekonomik başarılar ve üretim ilişkilerinden tasfiye edilen kapitalist ilişkiler kendisiyle birlikte devrimci kişiliği yaratmıyor. Stalinin, biz komünizm aşamasına geldik ve artık geriye dönüş mümkün değildir saptaması büyük bir yanılgı idi. Ondan on yıllar sonra Rusya
da kapitalizm geri geldi. Dönemin psikolojisi ve başarıları ile başka etkenler Stalin`de böyle bir yanılgıya neden oluyor. Bu tarihsel derslerden hareketle, devrimin öncülerinin kendi kişiliklerinde dönüşümsüz bir devrim gerçekleştirmedikçe istedikleri sosyal düzeni de gerçek anlamda inşa edemezler. Proletarya, ekonomik duruşu bakımda her ne kadar potansiyel bir devrimcilik taşısa da, sosyalist bilinçle donanmadıkça kendi davalarına sahip çıkamıyorlar. Diğer emekçi kesimler ha keza. Gerekli kadroların yetiştirilmesi ve ideolojik mücadelenin sistemli ve kesintisiz devamı başarı için şarttır. Çünkü bu, insanlığın tarih boyunca vardığı bu son aşamanın gereklerine göre hazırlama ve biçimlenmedir. İnsanlık ütopyasının inşaasıdır. Hele kapitalist ve emperyalist kuşatma altında böyle bir devrim süreci kendi içinde devrimi kesintisiz sürdürmek ve disiplini gevşetmemek gerekiyor. Böylece sürecin özüne uygun kültürel, etkisel yapısına uygun komünist kişilik yaratmak gerekiyor. “Mükemmele” ulaşmanın yolu dardır, sarptır ve uçurumlarla kuşatılıdır. Bu yolu, gerçek devrimciler yani çelikten iradeleri olanlar katedebilir.
Kapitalizmin ekonomik, sosyal ve kültürel kuşatılmışlığın biçimlenen toplumsal kişiliği değiştirmek; dünyanın en zor, en devrimci, en insansal ve en gerekli olanıdır. Çok yönlü sarılma ve kuşatma altında olan ezilen yığınlara; onların kurtuluş ve bilinci olan sosyalizmi taşımak gereklidir. Sosyalist ya da sosyalist önderlikli demokratik veya ulusal demokratik devrimi gerçekleştirecek sosyalizmi özümsemiş / kendi kişiliklerinde devrimci kişiliği gerçekleştirmiş olan militan kişilik olmazsa olmazdır.
Devrime önderlik, sosyalizm bilinciyle hareket eden bireylerin kurduğu partiler aracılığıyla yapılır. Devrimci veya komünist partiler halkın öncü müfrezesidir. Ya da buna öncü karakoludur demek de mümkün. Politik iktidarı hedefleyen bireylerin irade birliğinin örgütsel ifadesidir parti. Bu mücadele sürecinde, devrim öncesi ve sonrası tek parti mutlaklığı büyük bir yanlıştır. Bir çok devrimci ya da sosyalist parti olabilir. Önemli olan şiddette baş vurmadan kendi aralarında demokratik bir hizmet yarışında olmaktır. Elbette ideolojik mücadele dostça ve yoldaşça yapılır. Genel Marksist Leninist gelenekte, tek parti hep kabul gördü ve bir ülkede bir tek komünist partisi olur şeklinde bir anlayış somutlandı. Ne var ki, bu devrimci demokrasiyi sekte uğratan ve farklı sosyalist düşünce ve projeleri engelleyen bir yaklaşımdır. Bu da, sekterizm ve tek parti hegemonyasına yol açtı. Artık bunu aşmak ve birden fazla sosyalist / komünist partisinin ayni ülkede önderlikte yarışmalarına ve hizmetine kendimizi alıştırmak zorundayız. Doğrusu da budur.
Başka bir tarihsel süreçte şekillenmiş tek komünist parti anlayışını aşmak bazı sapmalarında önüne geçer. Gerçi bizde demokrasi anlayışı epey sığdır. Tekçilik daha kolayımıza ve geleneksel kültürümüze daha yakındır ama doğru değildir; sekterliğe ve parti diktatörlüğüne yol açan bir yaklaşımdır. Gerçek bir devrimci ve devrimci parti; düzenle tüm bağlarını koparmış, deyim yerindeyse gemileri yakmış olandır. Düzenden kopmamış ve kendi içinde devrimi gerçekleştirmemiş partiler devrime önderlik edemezler. Bunlar ancak reformist olurlar. Düzenle uzlaşan ve düzeni yaşanır kılmak reformist bir mücadele geliştirirler. Sistemle köklü bir hesaplaşma ve tüm bağlarını koparmış sosyalist parti ve kadrolar ancak; nesnel koşullara ve tarihsel sürece cevap verecek pratikler geliştirebilir. Alternatif projenin önderi olabilirler.
Bu toplumsal veya ulusal demokratik devrim gerçekleştirecek sınıf ve tabakalar ile onun ideolojik ve politik önderi parti / partiler; devrimci dönüşümü kendilerinden başlamak ve kendilerinde zafere ulaşmakla önderliklerini anlamlı hala getirmek zorundalar. Bu süreçte bu dönüşümü halk kitleleri içinde de başlatmak ve yaymak gibi bir tarihsel görevle yükümlüdür. Bir toplumda hangi ekonomik sistem egemen ise, toplumsal kişilik ve kültürü de o sistem belirler. Kapitalizmin egemen olduğu bir toplumda, emekçi halk yığınları burjuvazinin kültürünün kuşatılmışlığı altında olur. Dolayısıyla, devrimi yapacak halk yığınlar, bu sistemin bir yığın olumsuzluklarını ve yozluklarını taşır. Bu devrimci hal yığınlarını bu burjuva etkisinden kurtarmak örgütlü ve bilinçli bir mücadele ile ancak gerçekleşebilir. Bu dönüşüm ideolojik ve politik eğitim ile birlikte; pratik mücadele ile basitten karmaşığa gerçekleşir. Aksi taktirde, egemen sınıfın yani burjuvazinin birer payandası olmanın ötesine gidemezler. Örgütlü, ideolojik ve pratik mücadele ile kitleler kendi devrimlerinin yolunun taşlarını dizerler. Gelecek toplumun mimarı ancak bu zorlu süreçle mümkün olur. Komünizme ulaşmayı da bu çizgi ve kişilik ancak başarır. Başka da alternatif yoktur.
İşçi ve emekçiler ekonomik nedenlerden dolayı egemen sınıflarla yoğun bir mücadele içindedirler. Sosyalizmle buluşma ve mücadele içinde bilinçlenerek iktidar kavgasına yönelirler. Çünkü, mücadelenin sadece ekonomik boyutta kalması soruna çözüm getiremeyeceğinin bilince çıkarır. Sosyalist bilinci daha çok dışarda bu kitlelere taşınır. İşçi ve emekçilerin günlük ekmek kavgaları okullarına ve bilgiye yoğunlaşmasına zaman bırakmadığı gibi ekonomik olarak da bunun imkanları yoktur. Bu nedenle adımlar bu bilinç taşıma işini gerçekleştirir. Başlangıçta bu böyle idi. Günümüzde de bu böyledir. Eskiye göre, görece bir ekonomik refah olsa da, yaşamını sürdürmek için işgücünü satan bu kitleler hala bilim ve politika ile uğraşmaya zaman bulamadıklarından ve ekonomik sorunların yoğunluğunda sosyalist bilincin taşıyıcısı veya politik ideolojik önderlikte geri dururlar. Tabi ki, bunun başka tarihsel, kültürel ve dini etkileri de vardır. Kendi bilincine sahip olmak yerine egemenlerin bilinç ve anlayışıyla hareket ederler. Bu hala önemli ve büyük bir toplumsal sorundur. Sınıf intiharını gerçekleştiren aydınlar, bu tarihsel görevi yerine getirirler. Sosyalist bilinç ile donanmış bu insanlar; emekçi halkın ve ezilen ulusların çıkarı ve özgürlüğü için çabalar. Ve emekçilerin ve ezilen ulusların yaşamını benimser ve içselleştirirler. Devrimlerin amacı, toplumun yaşamını işçini – emekçilerin yaşam düzeyine indirmek elbette değildir. Toplumu, daha refah ve daha zengin; daha özgür bir yaşam düzeyine çıkarmaktır. Sosyalist devrim, sadece egemen sömürücü sınıfı tasfiyeyi hedeflemez, Süreç içinde tüm sınıf ve tabakaların ortadan kaldırılması ve sınıfsız bir toplum yaratmaktır, yani özgürlük alanlarının genişletilmesi önündeki engellerin kaldırılması, burjuva hukukunun aşılması ; herkesin yeteneğine göre ve ihtiyacına göre bir nesnel ve öznel ortamın yaratılmasıdır. İşte bu komünist toplumdur.
Bu elbette altın tepsiyle topluma sunulmuyor. Zorlu ve dişe diş bir uzun soluklu mücadele ile olur. Kapitalizmi ve onun bir uzantısı olan sömürgeciliği tasfiye etmekle ancak komünizmin ön aşamasına ulaşılır. Bu arada süreç aslında uzun ve zorlu bir süreçtir. Buna sosyalizm diyoruz. Gerek kapitalizmi ve sömürgeciliği tarih sahnesinde silme mücadelesi ve gerekse kapitalizmden komünizme geçiş süreci güçlü bir örgütlenmeyi gerektirir. Yine bu örgütlenme / siyasal önderlik kendi içinde bir uyum ve disiplin şart koşar. Bir taraftan sömürücü ve baskıcı sisteme karşı acımasız bir mücadele içindeyken kendi de yoğun bir ideolojik mücadele sürdürür. Sınıflı ve sömürücü toplumun tüm olumsuzluklarını bertaraf etmek ve bunun devrimci kişi ve örgütlere sızmasını engellemek ve varsa bunun etkilerini ortada kaldırmak için yoğun bir ideolojik mücadele kaçınılmazdır. Sürekli yenilenme, aksatılmayan bir ideolojik mücadele ve örgüt içi bir demir disiplin ön koşuldur. Böylece ideolojik eğitim, mücadele pratiği sürecinde gerçek dava insanlarını yetişir. Devrimci kendisiyle birlikte tolumu da devrimci anlamda dönüştürür. Nesnel koşullara uygun öznel koşullar yaratılarak bu tarihsel süreçlerden geçilir. Aksi bir davranış ve tavır yozlaşma yaratır. Toplumsal hastalıklara uygun ortam yaratır. Disiplin denince, baskıcı ve çıplak bir otorite anlaşılmamalıdır. Devrimci örgütler kendi içinde demokratik merkeziyetçi bir işleyişle bunu gerçekleştirir. Eleştir ve özeleştir mekanizmasıyla yenilenme ve yanlış ile hataları bilince çıkarma ortamı yaratır. Oportünizm ve liberalizm bize yabancı anlayış ve kişiliklerin sızmasına yol acar. Hatta içimizde bu kişiliklerin üretilmesine zemin hazırlar. Bu nedenle, devrimci tarz ve ideolojik mücadeleyi bir an bile aksatmamak gerekiyor. Bu anlayış ve işleyişi tüm topluma egemen kılarak sürecin devrimci kişiliğini ve dönüşümünü yaratabiliriz. Toplumun her alanında çok yönlü ve çok boyutlu yoğun bir mücadele devrimin başarısı ve devrimci kişiliğin yaratılması için ön koşuldur. (Devam edecek)