Cuma , 26 Nisan 2024
Home / YAZARLAR / Samet Erdoğdu / 25 EYLÜL REFERANDUMU

25 EYLÜL REFERANDUMU

Güney Kürdistan hükümeti 25 Eylül’de Bağımsızlık Referandumu’na hazırlanıyor. Başkan Barzani başta gelmek üzere hükümet yetkilileri dış destek sağlamak için temaslar yaptılar, nabız yokladılar.
Güney Kürdistan’ın ”bağımsızlık referandumu”na yönelmesi en başta Bağdat ve Tahran rejimlerinin gürültülü itirazlarına yol açtı. Ankara’nın hakimleri de her zamanki gibi ”buna izin verilemeyeceğini”, bağımsız Kürt devleti kurmanın kırmızı çizgi olduğunu haykırdılar. ABD, AB gibi ”büyük güçler” ”Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma gereği”ni her vesileyle vurguladılar.
Büyük güçlerin “kaygıları” bölgesel dengelerin sarsılması, ”istikrar” ve “statükonun” bozulması; Kürdistan’ı boyunduruk altında tutan devletlerin korkuları ise bağımsızlık ”mikrobu”nun kendi boyundurukları altındaki Kürdistan parçalarına da bulaşması.
Bağımsız bir Kürt devletini tanıyacaklarını açıklayan İsrail, Ürdün ve Suudi Arabistan dışında Ortadoğu ve civarındaki coğrafyada bir Kürt devletine sıcak baktığını söyleyen devlet yok. Bu üç ülkeye gelince herbirinin kendince “makul” gerekçeleri var. Öteden beri Irak devletiyle çekişme içinde olmuş ve bu devletten tehdit algılamış olan bu üç ülke şimdi de İran nüfuzu altındaki şii Irak’a şüpheyle bakmakta ve biti kanlanır kanlanmaz başlarına bela olacak olan bu devletin baskısı altındaki Kürtlerin bağımsız olmasını çıkarlarına bulmaktadırlar.
Gerek bağımsız Kürdistan sözünü duyar duymaz tüyleri diken diken olan ”Kürdistan sömürgecileri”, gerek bağımsız Kürdistanı ”zamansız ve uygunsuz” bulan büyük güçler ve gerekse konjonktürel çıkarları gereği bağımsız Kürdistan’ı tanıyacaklarını belirten devletlerin hiç biri ulusların kendi kaderlerini özgürce tayin etmeleri hakkı ilkesiyle hareket etmiyorlar. Güney Kürdistanlı halkımız bir federasyonun eşit üyesi olarak mı, yoksa bağımsız bir devlet olarak mı yaşamak istiyor sorusunu halkımıza danışma ve verdiği cevabı kayıtsız şartsız tanıma doğrultusunda Birleşmiş Milletler’e öneri sunmuş tek bir devlet yok.
Ancak Federal Kürdistan devleti bağımsızlık kararı verdiğinde ve bunu kararlıca icraya koyulduğunda pek çok devletin bu kararı tanımaları muhtemeldir.
Başka türlü olamaz. Sadece Güney’in değil, bugünkü koşullarda her bir parçanın hepsinin ayrı ayrı; ya da birbirleriyle müştereken bir devlet kurma ve koşullar olgunlaştığında Birleşik Kürdistanı kurma hakkı doğal, devredilmez, tartışılmaz bir haktır. ”Ulus devlet çağı aşıldı”, ”uluslar-üstü devletler çağı başladı” palavralarına boş verin. Kürdistan’ı boyunduruk altına almış ülkelerin entellektüelleri dışında bu tezleri ciddiyetle savunan yok. 90’lı yıllarda Gorbaçov’dan aşırılma ”globalleşme”, ”uluslararasılaşma”, ”ulusötesileşme” tezleriyle Yeni Dünya Düzeni kurmaya; beşyüz yıllık Batı hegemonyasını yeni bir konseptle ebedileştirmeye dönük gayretlerin ideolojik silahı olan bu tezler; bu gayretlerin iflas etmesiyle kelepir pazarına döküldü: Tek kutuplu dünya, ”imparatorluk”, ”ultra – emperyalizm” vs. hevesleri kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının dişlileri arasında un ufak oldu. Emperyalist kapitalist dünya eskisinden çok daha fazla güçlerin emperyal rekabet içine girdiği barut fıçısı haline geldi.
Bu en iri yırtıcıların her biri halen bir ”ulus – devlet”. Bakmayın AB, NAFTA vb. gibi çoğu ikinci dünya savaşı ertesinde kurulmuş ve zamanla ortaklık anlaşmaları ve sözleşmeleriyle bazı ”ulusal hakları”dan feragat(!) ederek oluşturulmuş bazı birliklerin varlığına. Bu tür imparatorluklar, kılıç zoruyla da olsa, tarihin eski dönemlerinde de var olmuştur; ve kendilerini var eden koşullar sarsılır sarsılmaz bunların unsurları dağılmış, her biri kendi yoluna gitmiştir.
Bu konuyu uzatmaya gerek yok. ”Ulusal sorun tarihi evre olarak aşıldı, sadece az sayıda istisna ulus kaldı” diye ahkam kesip dünyanın daha pek çok yerinde halen ulusal boyunduruk altında bulunan ve başarabilirlerse bu boyunduruğu kırarak kendi ulus devletlerini kuracak olan sayısız halk, ulus var. İran, Çin, Hindistan, Rusya Federasyonu bir yana İspanya, Kanada, İngiltere, Belçika, İtalya gibi devletlerde dahi ulusal bağımsızlık talepleri ile mücadele eden halklar var.
Bu halkların belki de hiçbiri Kürt ulusu kadar uzun, ağır bedeller veren bir kurtuluş mücadelesi vermemiştir. Fakat mesele bu değildir; ulusal boyunduruk, esaret ve kölelik altındaki bir ulusun ulusal kurtuluş, kendi kaderini ellerine alma hakkı temel bir burjuva demokratik haktır. Ezilen ulusun bu hak uğruna ne bedeller ödediği ayrı bir konudur. Öyle uluslar vardır ki özgür olmamalarına rağmen şu ya da bu nedenle uzun süre ”tarih dışı” kalmış; tarih sahnesinde varlık göstermemişlerdir; ama için için yanan özgürlük talepleri uygun konjonktürde su yüzüne vurmuş ve ulusal devletlerini kurabilmişlerdir.
Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi böyle değildir. Genel Kürt tarihi içerisinde net ulusal siyasal statü ve haklar mücadelesi neredeyse iki yüzyıllık bir tarihe sahiptir. Bu mücadelede özerklik ya da bağımsızlık uğruna ayaklanmalar, isyanlar, başkaldırılar var. Bu başkaldırılara öncülük eden siyasal organizasyonlar var.
Şu halde Kürt ulusu açısından bağımsızlık meselesi sadece her milletin kullanma hakkına sahip olduğu doğal hukuki bir hak değil; bunun yanısıra ”tarihsel” bir hak olmuştur. Kürt milleti ”devletsiz”dir; ama ”tarih dışı” bir halk değildir. Çoktandır tarih yapan, kendi tarihini yapan, kendini ezenlerin tarihine basınçta bulunan bir ulustur. Yalnızca Fars, Arap ve Türk devletlerinin tarihine, siyasetine basınçta bulunan bir halk da değildir. Bu devletlerin içinde devindiği, kendine varoluş alanı bulduğu statüko olan dünya devletler sistemi ve Ortadoğu konjonktürü için de her zaman farkında olunan, ama bilerek gözardı edilen bir faktördür.
Önce Sykes – Picot gizli anlaşmasıyla belirlenen, sonra Lozan antlaşmasıyla kesinleştirilen statüko Osmanlı Kürdistanı’nı üçe bölmüştü. Ta Kasr-ı Şirin’den beri süregelen İran boyunduruğu altındaki Kürdistan’ın durumunu da katarsak Kürdistan dört büyük parça halinde bölünmüştü. Buna kısa bir süre özerklik şansı yakalayan Kızıl Kürdistan’ı da dahil ettiğimizde ülke olarak Kürdistan beş parçaya bölünmüş; Ortadoğu devletler sisteminin önemli bir kısmı Kürdistan’ın parçalanması üzerine kurulmuştu. Bu parçalardan herhangi birinde oluşacak bir kırılma bütün bu sistemi darmadağın edecekti. Tersinden bu sistemdeki herhangi bir çatlak şişedeki cini dışarı çıkaracak ve bölge statükosunu tehdit edecekti.
Böylece Kürdistan’ın en azından 20. Yüzyıl tarihi, onun anti – tarihi ile el ele yürüdü. Kürdistan’ın anti – tarihi süngüyle, kurşunla, idamla, ateşle, mayınlı – tel örgülü sınırlarla, ”uslandırma” seferlerinin kanlı katliamlarıyla, tıklım tıklım zindanlar ve tehcirlerle, ırza geçmeler ve bok yedirmelerle, Terteleler ve Anfallarla, Halepçelerle halkımızın hafızasına kazındı. İran’da önce Şahların, sonra Ayetullahların barbar sürüleri Kürdistana Rojhılat’ı dize getirmeye çalışırken; Kuzey Kürdistan’da bütün Türk hükümetlerinin baş gailesi ”Doğu’ya medeniyetin ışığı”nı götürmek oldu. Kürdistan’ı nasıl ”medenileştirdikleri” malum: Yakılan köyler, yıkılan ocaklar, Zilanlar, Kutu Dereleri, 33 Kurşunlar, Roboskiler… Aynı şey Fransızların ve İngilizlerin Kürtleri daha fazla medenileştirmekten bıkıp bu işin geri kalanını yapay Suriye ve Irak Arap devletlerine teslim etmelerinden sonra bu uyduruk devletlerin diktatörlerinin insafına kalmış Kürtlerin başına geldi.
Fakat Kürt tarihinin beri yakasında Anka Kuşu gibi her seferinde kendi küllerinden yükselen ulusal özgürlük mücadelesi silinmez kalın çizgilerle yazılıdır.
Güney Kürdistan’ı bugünkü konumuna getiren şey bütün Kürdistan için karakteristik olan bu birbirinden kopmaz tarih ve anti-tarih diyalektiğidir.
4 Ekim 1992’de Federe Kürdistan Devleti’nin kuruluşu dünyaya ilan edildiğinde bu gelişmeyi Kuzey Kürdistan’da coşkuyla ilk karşılayanlar Kuzey Kürdistan komünistleri oldu. PARTÎYA KOMUNÎSTA KURDÎSTAN / KKP merkez yayın organı DENGÊ KURDÎSTAN’ın Kasım 1992’de çıkan sayısının başyazısı FEDERE KÜRT DEVLETİ MAHABAT OLMAMALI! başlığını taşıyordu. Yazıda şöyle söyleniyordu: ”Federe Kürt Devleti, burjuva demokratik bir hak olarak UKTH (ulusların kaderlerini tayin hakkı) yönünde atılmış güçlü bir adımdır.” … ”Otonomiden Federasyona adım atanlar uygun koşullar oluştuğunda BAĞIMSIZLIĞA yürümekten de geri durmayacaklardır. Federasyon, tarihsel istek ve özlemin bugünüdür. Yarına ulaşabilmek için bugüne destek olmak gerek.” Devamında o günkü konjonktürde bağımsızlık ilanı için iç dinamiklerin henüz yeterince güçlü olmadığı, Federe devlet ilanının gerçekçi olduğu izah edildikten sonra ”FKD ilanı ileriye doğru atılmış bir adımdır. Görev: bu ileri adımı destekleyip varması gereken noktaya doğru evrimleşmesine katkıda bulunmaktır. Bugün ise görev: Federe devleti yaşatmaktır.”
Federe devlet ilanı ve bu ilan vesilesiyle söylenen yukardaki sözlerin üzerinden neredeyse 25 yıl geçti. Bu süre zarfında güneyli halkımız bütün dünyaya kendi kendilerini yönetebileceklerini, herhangi bir millet-i hakimenin boyunduruğunu taşımak zorunda olmadıklarını gösterdiler. Başka halklar gibi halkımız da bir yandan Türk, Fars ve Arap sömürgecilerin fitne ve kışkırtmalarının; bir yandan iç zaafların beslediği iç çatışmalar yaşadı. Ama ulusal kuruluş sürecinin bu evresi artık geride kaldı.
Bağımsızlık referandumu sadece Kürdistan Federe Devleti ile Irak Arap Devleti arasındaki siyasi ilişkinin nasıl olması gerektiğine güneyli halkımızın yanıtını vermekle kalmayacak; Kürt Sorununu bir kez daha uluslararası siyasetin gündemine taşıyacaktır. Tek başına bu gelişme bile olumludur.
Referandumda Kürtçe, Arapça, Türkçe ve Farsça olarak beş dilden Evet ya da Hayır pusulaları kullanılacak. Evet oyları kadar Hayır oyları da meşrudur ve halkımızın özgür koşullarda kendi kaderi hakkında vereceği kararda bütün oylar değerlidir. Referandum şimdiden hayırlı olsun.

Diğer Başlıklar

DEVRİM YOLU KAÇ METRE? SAMET ERDOĞDU

DEVRİM YOLU KAÇ METRE? THKO MB (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu Mücadele Birliği) Malatya İl Örgütü …

Malatya’da THKO MB Örgütlenmesi! Samet Erdoğdu

Malatya’da THKO MB Örgütlenmesi THKO MB Malatya’da örgütlenmeye başladığında şehir ve ilçe merkezleri ile ve …

19 Mayıs 1994 ‘Çîyayê Bêzar’ Katliamı! Samet Erdoğdu

19 Mayıs 1994 ‘Çîyayê Bêzar’ Katliamı Biz doğum kayıtları olmayan bir halkın çocuklarıyız. Nüfus kayıtlarımızdaki …

MEHMET ELMAS VE HÜSEYİN ELMAS’IN HATIRASINA! Samet Erdogdu

MEHMET ELMAS VE HÜSEYİN ELMAS’IN HATIRASINA Bugün Mehmet Elmas’ın (1956, Doğanşehir, Çığlık Köyü – 22 …