DEPREM SARSTI, DEVLET KATLETTİ; YASLIYIZ VE ÖFKELİYİZ!
DEMOGRAFİK OPERASYONLAR SON BULSUN, TÜM SORUMLULAR YARGILANSIN!
Maraş merkezli gerçekleşen deprem geride büyük bir yıkım, kayıp, acı ve yas bıraktı. Ölümün bir çeteleyle tutulduğu, insan yaşamının sadece büyüyen rakamlardan ibaret görüldüğü bu felaket anında, yoksulluk ve yoksunlukla çaresizliğe itilen halklarımız oldu.
Yastayız, isyandayız!
Onbinlerce insan bir devlet politikası olarak enkazların altında ölüme terk edildi. O enkazlardan sağ çıkanlar da açlık, evsizlik, işsizlik, göç ve şiddet ile karşı karşıya bırakıldı.
Faşist iktidar, bir devlet politikası olarak enkazlara zamanında müdahale etmedi. Günlerdir devlete yönelik halkın tepkisi beklentilerin karşılanmayışı bir yana, rant için ölümün kucağına itilmiş olmalarınadır. Sağlam olmayan yapılaşmanın önünü imar afları ile açan, zamanında insanları kurtarmak için enkazlara gitmeyen aynı rantçı devlettir. Bu durum devletin depremin sonuçları karşısında yapamadıklarının değil, tercihlerinin bir sonucudur.
Devletin kurtarma çalışmalarına geç başlaması, halkın yanında olan devrimci, demokrat, ilerici kurumların kurtarma çabalarına karşı müdahalesi ve dayanışmanın engellenmesi bilinçli bir tercihin sonucudur. Deprem bölgesinde Kürt, Arap halklarından ve yoğun olarak alevi inancından insanların yaşıyor oluşu yapılabilecek tüm müdahalelerin ağırdan alınması sonucunu doğurmuştur. Faşist devlet uzun yıllardır emeli olan Fırat’ın batısını kürtsüzleştirme, Hatay’ın Arap Alevi – Hristiyan nüfusunu seyrekleştirme politikası doğrultusunda depremi bir fırsata çevirerek bölgenin demografik yapısını değiştirmeyi amaçlamaktadır. Tıpkı birkaç yıl önce yine aynı bölgede, Pazarcık Terolar’a cihatçı çeteleri yerleştirdiği gibi, şimdi de deprem bir fırsata çevrilmek istenmektedir.
Enkaz altındaki insanları kurtarma ve yardım etmek için giden İspanya ekibinin ‘bu suça ortak olmayacağız’ diyerek bölgeyi terk etmesi devletin katliamcı politikasına duyulan tepkinin uluslararası bir örneği olmuştur.
Bu ağır yıkım ortamında faşist rejim toplumsal seferberlik ve afet bölgesi ilan edeceğine OHAL ilan ederek, depremin olası sonuçlarından kendileri ve patronlar için en az zararla çıkmaya çalışıyor. Çok açık ki OHAL daha fazla yasak ve devlet terörü anlamını taşımaktadır. Olası tepkiler ve öfkenin bastırılması, zenginlerin malını mülkünü korumayı amaçlayan bu uygulama başka hangi anlama gelecektir? Bu da olmazsa, depremle yıkılmış kentlerdeki mağdur halkımızı işkence, zulüm ve ırkçılıkla ayrıştırmayı, kendi bekasını tehdit edecek öfkenin örgütlenmesini, katlederek bastırmayı amaç ediniyor.
Faşist devlet deprem bölgesindeki bu duruma isyan eden halkı yağmacılıkla suçlayarak, karakollarda işkence uygulayarak katlediyor. Yetmiyor, Halkların Demokratik Partisi (HDP) deprem gönüllülerinin, depremden etkilenen halkla dayanışma ve ihtiyaçlarını karşılama çalışmalarını kayyum atayarak engellemek ve gasp etmek istiyor. HDP’nin Pazarcık ilçesinde bulunan yardım deposu olarak kullanılan Hasankoca Dayanışma ve Yardımlaşma Evi’ne asker ve polis gücüyle giden kaymakamlık yetkilileri yardımlara el koyarak kayyum uygulamasını getiriyor. Açlık ve soğukla mücadele eden halka ölümü dayatıyor, gönüllülük esasıyla kurulmuş olan örgütlü dayanışmaya izin vermek istemiyor.
Şahkulu Sultan Vakfı’nın Pendik’te bulunan şubesinin, deprem bölgesine gönderilecek yardım tırına gerçekleştirilen saldırı da kayyum uygulamalarından bağımsız değildir. Yardım tırına el koymak isteyerek, direnen gençlere silahla ateş açanlarda aynı gaspçı adrestir. Halkların dayanışmasını engellemek, buradan doğacak örgütlü hareket potansiyelini dağıtmak faşist rejimin depremde aç, susuz sokakta kalmış halka karşı görevlerini yerine getirmekten daha önceliklidir.
Bu da yetmiyor, depremde yakınlarını kaybetmiş küçücük çocuklara gözünü dikiyor, Diyanet eliyle bir fetva yayınlayarak kimsesi olmayan kız çocuklarıyla evlilik yapılabileceğini söylüyor. Temellerine kadar çürümüş bu sistem insandan yana olacak her şeye düşman olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ancak tüm bu koşullar içerisinde halklarımızın dayanışma iradesi ve acıların dayanışma ile iyileştirilmesi çabasında milim geriye düşülmedi. Zorlu koşullarda kurulan çadırlardan en temel ihtiyaçların giderilmesine atılan her adım halkların dayanışma bilincini geliştiriyor, iyileştirici etki yaratıyor. Depremin gerçekleştiği ilk andan itibaren devletten önce bölgeye giden, bu felaket karşısında elini uzatan halklarımızın onurlu evlatları olmuştur. Devrimciler, sosyalistler, yurtseverler açılan bu yaraya derman olmak, yaraları sarmak için Paris’ten Londra’ya, İstanbul’dan İzmir’e kuşak kuşak halkının yanında olmayı öncelikli bir görev olarak bilmişlerdir. Ne kayyumlar ne de OHAL ilanları bu azmi ve iradeyi kırmaya yetmez!
Şimdi büyük bir mücadele kapımızdadır.
1. Depremin sonuçlarının bu kadar sarsıcı olması elbette ki devletin torba yasalarla, imar afları ile koşullarını oluşturduğu bu talan zeminidir. Ve derhal bu rantın sağlanmasındaki tüm sorumlular yargılanmalıdır!
2. OHAL ile yaygınlaştırılmaya çalışılan devlet terörü ve halkın malını kamulaştırma, yeniden inşa yalanı ile gasp etme girişimine son verilmelidir!
3. Deprem bölgesinde yaşayan Kürt, Arap ve diğer uluslardan, alevi inancından halkımızın göç ettirilmeden, insanca yaşayabilecekleri koşullar oluşturulmalıdır!
4. Eğitim ve öğretime ara verilmesi son bulmalı, yüzyüze eğitimin koşulları oluşturulmalıdır!
5. Kimsesiz kalan çocukların evlendirilmesi fetvası çocuk istismarıdır, kimsesiz çocukların cemaatlere ve Türk milliyetçi kurum ve kişilere değil çocukların yakınlarına teslimi sağlanmalıdır!
6. Dünya halklarının Türkiye, Kürdistan ve Suriye halkalarıyla dayanışmak için topladığı yardımlar bu yıkımın ve talanın sorumlusu olan devlet ve iktidar kurumlarına değil, depremzedelerle birlikte hayatı yeniden kurmaya çalışan kurumlara, sivil toplum kuruluşlarının yapacağı çalışmalara aktarılmalıdır.
7) Depremin yarattığı durumu fırsata çevirip hukuksuz tutuklama ve şiddet girişimleri cezalandırılmalı ve tutuklular derhal serbest bırakılmalıdır.
ADGB (Avrupa Demokratik Güç Birliği)