Cumartesi , 20 Nisan 2024
Home / Dünya / Sahillere Vuran, Tel Örgülere Takılı Kalan Çocuklar ve Ahmet Kaya! NECATİ GÜLER

Sahillere Vuran, Tel Örgülere Takılı Kalan Çocuklar ve Ahmet Kaya! NECATİ GÜLER

Sahillere Vuran, Tel Örgülere Takılı Kalan Çocuklar ve Ahmet Kaya

„Hani benim gençliğim nerde
Bilyelerim topacım
Kiraz ağacında yırtılan gömleğim
Çaldılar çocuklugumu habersiz

Penceresiz kaldım anne
Uçurtmam tellere takıldı
Hani benim gençliğim nerde“

İlk iki dörtlüğünü buraya aldığım Yusuf Hayaloğlu‘nun yazdığı, biraz daha uzun olan bu Şiiri‘ni, bir 16 Kasım günü sürgünde yitirdiğimiz Ahmet Kaya seslendirmişti. Yıllarca dillerden düşmeyen bu ezgi, hayal kırıklıklarının, yaşanmamış gençliklerin, isyanın, hüzünün sembolü olarak miliyonlarca isanın dilinde bir çığlığa dönüşmüştü… Kiraz ağacında yırtılan gömlek! Kaybolan bilyeler ve topaç! Tellere takılı kalan uçurtma! Penceresiz bırakılan çocukluğu ve gençliği çalınan kuşağın haklı öfkesiydi Ahmet Kaya‘nın o gür sesinden haykırılan…
„Daha kötüsü olamaz!“ dedikçe maaalesef daha da kötüsünü yaşar ve görür olduk… Artık tellere uçurtama değil, sınır boylarındaki tel örgülere (Polonya, Macaristan, Hırvatistan) çocuk cesetleri takılı kalıyor! Sahillere çocuk cesetleri (Alan Kurdi) vuruyor! Gömlekler değil sadece, deniz ve nehir suları dolmuş çiğerler yırtılıyor… su altında nefesiz kalan çocuklar bir daha topaç çeviremiyor, bilye oynayamıyor… Hayatları çalınan çocuklar… Genç olacak yaşa bile gelemeden koparılıp alınıyor ana kucaklarından… Hemde, Hani benim……. nerede Anne? diye sormaya zamanları olmadan…

2015 Yaz ayları…
Yüz binlerce insan, sırtlarında çantaları, kucaklarında çocukları, güzel bir geleceğe dair umutları ile balkanlardan merkez Avrupa ülkelerine doğru akıyorlar… Nehirleri, Dağları, Denizleri, Tel örgüleri ve Sınırları aşabilenler merkez Avrupa ya varabiliyorlar… Aşamayanlar düştükleri yerlerde kala kalıyorlar… Sönen göz ışıklarıyla birlikte umutlar da sönüyor… İnsan hakları savunucuları, dayanışmacı gruplar, yardım etmek isteyen gençler, yaşlılar, herkes… ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Diĝer tarafta her yerde olduĝu gibi nefret, korku, düşmanlık, kin ve ırkçılık zehiri kusanlar var.
Şehirler de, köylerde kurulmuş yardım grupları, mültecileri birbirine devir ederek gidecekleri yerlere varmalarını sağlamaya çalışıyorlar…

Viyana daki gruptan telefon geliyor… Genç bir çifti trene bindirmişler ve bizim şehre doğru yoldalarmış. WhatsApp üzerinden fotolarını yolluyorlar. Tren istasyonunda karşılamamızı istiyorlar…Çift, Suriyeden geliyormuş… Avustraya da toplu bulundukları bir yerde Avusturya polisi tarafından rast gele otobüslere bindirilmişler. Biri 3 diğeri 1 yaşındaki çocukları babaaneleriyle birlikte başka otobüse bindirilimş, çifte ise ayrı otobüse. Çift‘in bindikleri Otobüs Viyana ya, çocuklar ve babaannenin bindiği otobüs ise Almanya ya ve bizim yaşadığımız şehre gelmiş. Viyana daki dayanışma grubu araştırıp çocukların izini bulmuş. Çocuklar, bizim şehire yakın bir köyde gençlik ve aile dairesine teslim edilmiş Babaanne ise yakındaki bir mülteci kampında imiş.
Çifti kaçak olarak Trene bindirdiklerini söylüyorlar telefon edenler. Baba türkçe biliyormuş…

Söylenen saatte tren istasyonuna gidiyoruz. Viyana Treni perona giriyor. Ben, bir inen yolculara bir telefonumdaki fotolara bakıyorum… Fotodaki çifte benzeyen kimseler çıkışa doğru gelmiyor! Tren hareket ediyor. Merakla inen yolcu kalabalığının dağılmasını bekliyoruz. Tam umudumuzu kaybetmişken, peronun en sonunda 20-25 kişilik bir grubun öylece dikilip, tedirgin bir halde sağa sola bakındığını görüyoruz… Bunlar olamaz diye düşünüyoruz. Bize iki kişi denilmişti… Grup kıpırdamadan yerinde duruyor… Yanımdaki Alman arkadaş, „grubun yanına gidelim. Grup mültecilere benziyor. Belki bizim beklediklerimiz de bu grubun içindedirler“ diyor. Gruba doğru gidiyoruz. Çocuk, yaşlı, kadın, erkek ellerinde valizler, torbalar şaşkın şaşkın etraflarına bakınıp duruyorlar… Yaklaşınca, bize gönderilen fotodaki kişileri grubun arasında görüyoruz… Yanına gidip verilen ismi söylüyorum. Benim diyor erkek olanı. Kendimi tanıtıyorum ve onları beklediğimizi, kendilerini çocuklarına götüreceğimizi, çocuklarının sağ ve salim olduklarını söylüyorm. Anne göz yaşları arasında sevinç çığlıkları atıyor. Baba nın yüzünde hiç bir ifade yok. Sanki dünya ile bağını kesmiş bir şekilde donuk donuk yüzüme bakıyor… Hadi önce eve gidelim diyorum. Tam hareket edeceğiz ki bütün bir grubunda harekt edip beni takip ettiğini fark ediyorm. Babaya dönüyorum, bunlar kim diye soruyorum. Biz hepimiz akrabayız. Kardeşim ve ailesi, amca oğlu ve ailesi, dayı oğlu. vs. vs. Çiftin, 7 yaşında bir çocukları da grubun içinde… Halep ten geliyorlarmış… Türkmenlermiş… Halep te ayakabıcılık yapıyorlarmış… Hepisi çok katlı kendilerine ait aynı apartmanda oturuyorlamış… Savaş başlayınca herşeyi arkalarında bırakıp yollara düşmüşler…

„Bu kadar insandan haberimiz yoktu. Viyanadan sadece iki kişi dediler“ diyorum. „Öyle aslında biz ikimiz gelecektik ama akrabalarda bizimle gelmek istediler. Viyanadaki arkadaşlara bunu söylemedik. Biz hepimiz bir ailedeniz. Danimarkaya gitmek istiyoruz. Biz çocuklarımızı ve baba annemizi de alıp yolumuza devam edceğiz“ diyorlar. Şaşkınlık! „Çocukları ve babaanneyi bugün alamayız“ diyoruz. Şaşırıyorlar. Anlatıyoruz. Şu an bütün resmi kurumlar kapalı. Aile ve gençlik dairesinin yurt görevlileri çocukları verme yetkisine sahip değiller. Babaanne mülteci kampına yerleştirilmiş… Muhtemelen onunda işlemleri burada yürüyecek. Yani yarını beklememiz gerekiyor. Ama bu kadar kalabalık bir grup ve hepiside kaçak! Eve gidemeyiz. Polis kesin fark eder ve Danimarka‘ya gidişinizi engeller. Burada kampa yerleştirir diye durumu anlatıyoruz. O arada şehirdeki grubumuzdan diğer arkadaşlara haber veriyoruz. Olaki grup burada kalırsa, küçük gruplar halinde evlere dağıtma planı yapıyoruz. Tren istasyonun yanında kapalı araba garajı var. “Burada çok dikkat çekiyoruz. Oraya gidip dağınık şekilde birbirimizden uzak gruplar olarak arabaların aralarına dağılalım ve ne yapacağımızı karararlaştıralım” deniliyor

Fikiri uygun buluyor ve Garaja gidiyoruz. Grup kendi arasında görüşüp bir karara varıyor. Buna göre, Grup gelecek ilk trene bilet alıp Danimarkaya doğru yola çıkacak. 1100 KM!!! Şaşkınız… Kaçak olarak nasıl gideceksiniz? Gideriz diyorlar. Ya biletler? “Alırız. Paramız var. Sadece Alman arkadaşlar gidip kendilerine alıyormuş gibi Almanya nın sınır şehri KİEL için hepimize bilet alsınlar.” 21 kişi gidecek… Anne ve baba kalacak. 7 yaşındaki çocuk? Oda amcasıyla gidecek. Onlar ona göz kulak olurlarmış. Ya bir daha birbirinizi bulamazsanız? Buluruz diyorlar kararlı bir ses tonuyla. Alman arkadaşlar bilet almaya gidiyorlar. Dikkat çekmemek için ikili, üçlü küçük gruplar olarak biletleri alıyorlar. Anne ve babayı rizikoya sokmamak için bekletmiyoruz. Onları alıp eve gidiyoruz. Alman arkadaşlar, diğerlerini trene bindirene kadar kalıyorlar.

Daha eve varır varmaz Anne başlıyor, „beni çocuklarıma“ götürün diye yalvarmaya. „Her yer kapalı. Görevliler, amirleri olmadan bizi içeriye almazlar“ diyoruz, ama nafile…Ana yüreği dinler mi hiç? Baba daha sakin. Eşini teskin etmeye çalışıyor fakat fayda etmiyor. Bu arada saat gecenin 11.00‘i olmuş. Çaresiz biniyoruz arabaya ve çocukların kaldığı söylenen koruma evine gidiyoruz. Görevliler şaşkın. Durumu anlatıyoruz. „Evet çocuklar burada ama biz yetkil değiliz. Ya bu aile gerçek anne ve babası değilse? Sorumluluk alamayız. Sabah gelin.“ Anne hayal kırıklığıyla çöküyor olduğu yere. Yalvarıyoruz görevilere. Uzun yalvarma ve ricalar sonunda; „ama kimse bilmeyecek. Ve sadece yarım saat kalacaksınız. Sadece çocukları görün ve gidin. Sabah, daha önce buraya hiç gelmemiş gibi tekrar gelin. Amirlerimiz, polis ve yetkililer onaylarsa çocukları alırsınız”” Kabul ediyoruz.

Çocukların ikisinin uyuduğu odaya bizi götürüyorlar. Sesiz olmamız için bizi uyarıyorlar. Çocukları uyandırmadan sadece görecek ve dokunmayacakmışız… Anne ve babanın tir tir titrediklerini görüyorum. Eller, ayaklar, sıtmaya tutulmuş gibiler. Ve nihayet kapıyı açıyorlar! Anneyi durdurmak ne mümkün… Kücüğünün üstüne kapanıyor, sonra büyğünün üstüne… şaşırmış, çıldırmış bir durumda bir ona bir öbürüne koşuyor. Baba yere çökmüş ağlıyor. Görevliler ve biz kapının önünde ağlıyoruz. O arada çocuklar uyanıyorlar. Küçük kız şaşkın, bir annesine bir bize bakıyor. Şaşkınlığından kurtulur kurtulmaz o minnacık kolları ile annesinin boynuna öyle bir sarılıyor, öyle bir sarılıyor ki, nefesim‘in kesildiğini hissediyorum… Görevliler de çok etkileniyorlar ve süreyi biraz daha uzatıyorlar. Baba, tamam gidelim diyor ama anne, „ne olursunuz ben burda kalayım.Yerde yatarım. Saklanırım. Kimseye görünmem“ göz yaşları içinde yalvarıyor. Görevlilerin eline ayağına sarılıyor. Çaresizce bana bakıyor. „Mümkün değil. Görevliler zaten yeterince riske girdiler“ sesim titriyor… Uzun uğraşlardan sonra anneyi ikna edip zar zor çocuklardan ayrıyoruz/koparıyoruz. Gece uyuyamıyor. Sabaha kadar sigara içiyor. Sabah gidiyoruz… işlemler hal ediliyor. Ve nihayet çocuklar bizimle … Eve geliyoruz. Mutlular.. Kızımın odasında, kızımın oyuncaklarıyla oynuyorlar. Anne hala bulutlarda…

Şimdi babaanneyi almakta sıra. Ama Nasıl?!Ben işe gideceğim. İki Alman arkadaşla birlikte kampta anneyi görmeye gidecekler. „Gidip anneyi alıp Danimarkaya yola çıkacağız diyerek bana teşekkürler edip vedalaşıyorlar. Gözleri ve sözleri minnet dolu! Ne yaptık ki diyorum ve ayrılıyoruz. Artık tercümansız olacaklar. Alman arkadaşlara anlatıyorum. „Olmaz!“ diyorlar. „Kamptan babaanneyi alamayız. Sadece ziyaret edbiliriz. Onun işlemleri burada başlamıştır ve kamptan 30 kilometre uzaklaşamaz.“ Kamp bizim şehre 70 Km! „Polisle başımız belaya girer“ Benim arabamla gidecekler. „Hem senin plakanı alırlarsa seninde başın belaya girer.“ gibi olası risklere dikkat çekiyorlar. „ Olsun“ diyorum. „Bu insanlar bu kadar yolu aşıp gelmişler, bu kadar acılar yaşamışlar bana gelecek cezanın ne önemi varki? Hem siz sadece babaanneyle görüşmelerini sağlayın, onlar gerisini hal ederler. Babaanneyi almadan gitmezler ve alacağız diyorlarsa alırlar“ dieyerek arkadaşları iknaya çalışıyorum… Ve işe gidiyorm. Akşam vardiyası çalışacağım…

Kampa gidilimiş… Babaanne, ” biraz şehirde gezdirip geleceğiz” denilerek dışarıya çıkılmış ve çıkış o çıkış! Akşam ilk Trenle Babaanne, Gelin/Oğul ve Torunlar dan oluşan 3 kuşak 5 kişi Kiel‘e; bana selam bırakarak, yolculamak için orada olanlara el sallayarak, yeni umutlara doğru yol almışlar…

16 Kasım 2021

Diğer Başlıklar

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! HAMİT BALDEMİR

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! Gerek ulusal mücadelede ve gerekse sosyal mücadelede devrimciler legaliteyi her zaman olanaklar …

30.YILINDA MADIMAK KATLİAMININ UNUTMADIK! XETA SOR

Yılında Madımak Katliamını Unutmadık! 2 Temmuz 1993, TC devletinin katliamlar serisine bir yenisinin eklendiği, kara …

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN-6- Remzi BİLGET

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN Bitmiyor Ölümlerimiz! Ağlamak nedir, gözyaşı ne ola? Ya da kuruması …

FIRSAT KARGALARI! Samet ERDOĞDU

FIRSAT KARGALARI 10 sene önce politik meteorolojide benim hava tahmini göstergem Öcalan idi. Ona bakarak …