Çarşamba , 24 Nisan 2024
Home / Dünya / Mehmet Sönmez’ in ‚‘‘Dar görüşlülük, tedavisi zor hastalıktır’’ yazısına cevabımdır! NECATİ GÜLER

Mehmet Sönmez’ in ‚‘‘Dar görüşlülük, tedavisi zor hastalıktır’’ yazısına cevabımdır! NECATİ GÜLER

(Sonhaber.ch; Bağımsız, tarafsız ve objektif  basın yayın kuruluşu olarak, etik kurallara bağlı, yayın kurallarımız gereğince de  cevap hakkı doğan Necati Güler’in yazısını okurlarımıza ulaştırıyoruz.)

Başlamadan önce iki noktayı açıklığa kavuşturmak istiyorum.

  1. Bu tartışma, bir geleneğin geçmişinin veya bugünün birikmiş sorunları ile ilgili bir iç tartışma değildir. Her ne kadar o yöne çekilmeye çalışılsa da, öyle değildir. Bu tartışma, bugüne ve kişiler arasındaki ideolojik, politik konular ve ahlaki duruş ile ilgili farklılıklara dairdir. Kısacası, Memet Sönmez ile Necati Güler arasındaki bir tartışmadır.
  2. Bazı dostlarımız yazdıkları yorumlarla bu tür tartışmaların yerinin sosyal medya kanalları olmadığına dair uyarılarda bulunuyorlar. Bu samimidir, ama doğru bir yaklaşım değildir. Sosyal mecrada, diğer iletişim organları gibi bir fonksiyona sahiptir ve diğerlerinden tek farkı hız ve yaygınlığıdır. Kitap, dergi, gazete, televizyon, radyo gibi, kullananın niyetinden ve amacından bağımsız ele alınamaz. Bir görüşü kamuya açıklamak isteyen kişi, bu görüşün mümkün mertebe daha çok insana ulaşmasını amaçlar. Kitap ve dergiler için de bu ilke geçerlidir. Kitap, dergi, gazete vd. medya araçlarında nasıl ki tartışma yürütülmesinin bir sakıncası yok is, facebook gibi platformlarda da bunun sakıncası yoktur. Yeter ki tartışmanın taraftarları belirli etik kurallara riayet etsinler.

Ben, dar görüşlü biri olarak neye karşı çıkmışım?

Memet Sönmez’i gıyabından tanırım. Metris cezaevinde sadece bir ay aynı havalandırmada kaldık.   Cezaevleri sürecinden sonra da hiç karşılaşmadık fakat kendisi hakkında epeyce şey duydum. Bu duyumlarım, ikinci, üçüncü şahıslar, bazıları ise kurumsal kanallardan olan bilgiler… Bunların hiç birisi buranın konusu değil… Sosyal medyada ara sıra yazılarını görürdüm. Okuduklarım olduğu gibi okumadıklarım da olmuştur… Katıldıklarım oldu, katılmadıklarım oldu. Özel olarak bir Sönmez hayranlığım veya düşmanlığım olmadı… Son zamanlarda iki paylaşımı dikkatimi çekti. Birincisi 29 Ekim Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü, ikincisi de ATV de çıkan haber paylaşımıdır.

29 Ekimde Fidel, Che, Camilio ve Mustafa Kemal‘i aynı kontex içerisinde, sanatsal bir aktivite olarak paylaşmış ve Fidel den referansla Mustafa Kemal e övgülü cümleler kurmuştu. Direk kendisine cevap yazmak istedim ama sonradan vaz geçtim. Bunun yerine, Fb. hesabımdan,  ‘sol’ cenahta yaygın olan Kemalizm ve sosyal şoven tutumlara dair kısa bir eleştiri notu paylaştım.

ATV’de ki yayın,  Memet Sönmez tarafından; “Dikkat dikkat dikkat Mahir, Deniz, İbrahim ve Tamer Arda ATV de’’ şeklinde anonslarla paylaşılınca dikkatimi çekti ve baktım. Ben; haberin, yani kamera görüntülerinin, özel olarak adı gecen devrimcilerle ilgili olmadığını, esas olarak atölyede yapılan işin türüyle ilgili olduğunu, neticede ticari bir amaç güdüldüğünü gözlemledim. Evet, kamera dolaşırken Mahir, Deniz, İbrahim ve Tamer’in resimlerini gösteriyor ama özel bir zoomlama veya kim olduklarına dair en ufak bir ima yok. Daha başka resimler, şiltler, değişik mobilyalar vb. birçok şey görülüyor ve Sönmez ile çalışanları da yaptıkları iş ile ilgili bilgiler veriyorlar. Çevreye katkısı, çöp diye atılan nesnelerden yaratılan sanatsal eserler gibi şeyler elbette ki değerlidir ve takdire şayandır. Memet Sönmez’in bu yayınını abartılı bir şekilde, devrimci bir faaliyetmiş gibi göstermesini doğru bulmadım. Ve eleştirdim.

İlk tepkisi makul ve hoş görülü. Benim cevabım da aynı derece de nezaket kuralları içerisinde ama ayrı düşündüğümüzü de vurgular nitelikte oldu.

Yapılan paylaşıma dair, aynı gün içerisinde 50 civarında yorum yazıldı. Yorumların büyük bölümü bana yönelik, hakaret içeren, alaycı, suçlayıcı ve saldırgan içerikli idiler.  Ben sadece, bu yorumların çok azına cevap verdim. Hiç bir kimseye saygısızlık ve hakarette bulunmadım. Sorumlu davranış gereği, Memet Sönmez’in hakaret ve saygısız yorumları yapanları uyarması veya bu tür yorumları silmesi beklenirdi. Ama çok şey beklemişim! Hemen akabinde Memet Sönmez; ‘‘Dar görüşlülük, tedavisi zor hastalıktır.’’ Başlıklı hakaret, alay, aşağılama, küçümseme dolu bir açıklamayı önce kendi Fb. hesabından sonrada Sonhaber.ch da ki köşesinde paylaştı. Tabi,  bu yazıya yapılan yorumlarda da aynı saldırganlık devam etti. ‘‘Eline sağlık, haddini bildirdin, soyadı Güler ama artık gülemez’’ ve daha neler neler…

Sönmez, neden böyle bir yazı yazdığının gerekçelerini şöyle açıklıyor. ‘‘Sevgili dostlar, geçtiğimiz günlerde ATV ana haberde yayınlanan ve atölyemdeki geri dönüşüm ve tasarım konulu bir video paylaşmıştım. Bir zat-ı muhterem çıktı ve bakın ne dedi:
Yani yazmazsam olmazdı. Siyasi değerleri şan, şöhret ve ticari nesneye dönüştürmenin bir sınırı olmalı dedim ve yazdım.
Ayıptır, günahtır, zulümdür!
Reyting için, bir de dikkat dikkat diye anons yapılması hem de havuz medyasının ATV’sinin diliyle…
İyi reklamın ticari getirisi olur. Haydi, Tamer Ardayı çocukluk arkadaşım diye tekeline aldın diyelim ve anlayış gösterelim ama Mahir ve İbo biraz fazla olmuyor mu? Kamera arkadaki Arapça yazılı dua şiltlerini de gösterdi onun niye anonsu yok?
Bu atölyede 10 Kasımda Atatürk’ü de, övgü eşliğinde sergilenirken görmüştüm. İbrahim Kaypakkaya ve Atatürk’ü buluşturma becerisi! Şapka çıkarılır!
Bu yorumu silebilirsin ama çözüm değil. O durumda, artık cevabını daha detaylı olarak başka mecralarda okuyabilirsin ve niye ulu orta yazılıyor diye şikâyetçi olma hakkın da kalmaz Necati Güler’’

Sükûnetle karşıladım. Yorumunu kaldıracağımı düşündü. Örnek olsun diye kaldırmadım. Bu tavrımı güçsüzlük, zafiyet olarak değerlendirmiş olacak ki çok ileri gitti, küstahlaştı. Sevdiğim dostlarıma saygısızlık etmeye başladı. Daha fazla sessiz kalamazdım. Affınıza sığınarak cevap veriyorum.“

Şimdi soruyorum: Memet Sönmez,  küstahlaştığımı iddia ettiğin dostların kim ve bana ait paylaşımlar hangileridir? Neden bütün yazıda kendini savunuyorsun da küstahlığıma maruz kalan dostlarına dair başka tek bir cümle yok? Yok, çünkü böyle bir şey ortada yok. Çünkü sen, narsist bir düzeyde kendine âşıksın ve beğenilmeme ihtimali bile seni çıldırtıyor. Sen, hep övülmeye ve yüceltilmeye alışmışsın. Kahramanlık masalları anlatarak etrafında büyülü haleler oluşturmuşsun, kumdan sihirli şatolar kurmuşsun ve yıkılmasına tahammülün yok. Yaldızlı şövalye zırhına girmişsin fakat zırhın öylesine dayanıksız ki, en ufak bir dokunuşta deliniyor ve yaldızları dökülüyor. Hırçınlaşıyorsun. Bana uygun bir sıfat bulmakta zorlanıyorsun. Önce karikatür diyorsun sonra vaz geçiyorsun ve şaka da karar kılıyorsun. Ama her nedense Oğuz Aral yaşasaymış benden bir karikatür karakteri yaratabileceğine yeniden dönüyorsun. Canını bayağı sıkmış olmalıyım ki kafan karmakarışık.

Ben sana yardımcı olayım. Olabilir… Aral kardeşler, iyisiyle kötüsüyle bir döneme damgasını vuran ve bizim kuşağımızın gülme kaynağı olan birçok iyi işe imza attılar. Kendisiyle karşılasaydık benden bir karakter yaratabilirdi. Çok kötü bir karakter için benden malzeme çıkaramayacaklarını bilecek kadar ustaydı Oğuz Aral. Mutlaka, hakkaniyetli olan, iyi bir karakter çıkarırdı. Hani, emekçi, dürüst, mütevazı bir karakter fena da olmazdı. Tabi Oğuz Aral ve onun karakterleri eski kafalı oldukları için sana hitap etmezdi. Sende Oğuz Aral için uygun bir malzeme olmazdın zaten. Sen olsan olsan Hasan Kaçan türü, yeni, modern, omurgasız sanat erbabı için malzeme olabilirsin Salih Memecan da olabilir. Sonuçta, hepinizin sanatı ve ürünleriniz havuz medyasında yer bulabiliyor kendisine.

Mustafa Kemal den bahsederek, Hdp ne sinyal göndermiş ve sana mobbing yapmışım. Hdp ile ne ilişkim varmış. Bak Memet Sönmez, ben başında da yazdım ama tekrarlıyayım. Bu tartışma da Hdp veya hiç bir kurum taraf değildir. Hiç bir kurum adına konuşmaya ne yetkim var nede haddim. Kendi adıma konuşuyorum. 29 Ekimde paylaştığın Atatürk güzellemesini kaldırmışsın. Acaba gelen eleştiriler üzerine mi kaldırdın? Eğer öyle ise demek ki seni bu konuda eleştiren tek insan ben değilim. Mahir ve Fidel’i referans göstererek M. Kemali övmeni eleştirmek ideolojik bir eleştiri değil midir? Bir ay önce Kemalist, bir ay sonra sosyalist devrimci olmak. M. Kemali sosyalist mi görüyorsun?  Olabilir… Sen, 1920’lerin M. Kemal‘ini savunurken yenilikçi oluyorsun ama ben dar kafalı oluyorum. Ve sana gene soruyorum, İbrahim ile M. Kemal aynı kontex içerisinde görüle bilinir mi? Konumuz İbrahim ve M. Kemal iken Hdp nereden çıktı? Profilime bakarak bu sonuca varmışsın. Benim profilimde paylaştığım yüzlerce farklı konuda paylaşım var. Neden Hdp? Bu HDP düşmanlığının kaynağı sosyal şovenizm olmasın mı? ATV ye çıkmana hiç bir itirazım yok. Ama devrimci önderleri reklam aracı olarak ATV gibi bir kanal aracılığıyla kullanamazsın dedim. ‘‘ATV faşist bir kanal da parlamento faşist değil mi, HDP niye orada’’ diye soruyorsun.

Sence 6 milyon insanın kan ve can bedeli seçip, sömürgeci faşist parlamentoya gönderdiği milletvekillerin alınlarının akıyla yaptıkları çalışmaları, meclisi birer antifaşist, anti sömürgeciliğin kürsüsüne çevirmeleri senin ATV muhabirine „vatana millete hayırlı olsun“ sözleri eşliğinde çivi çaktırmanla aynı mıdır? Hdp milletvekilleri kürsüden; ‘‘Siz Esat Oktay sanız bizde Kemal Pir iz’’ diyorlar. Sen kameralara Mahir, İbrahim, Deniz ve Tamer e dair biricik imada bulundun mu?

Devrimci önderleri arkana aldığın için dükkânın 8 ay kapatılmışmış… Bir Tamer Arda mezarı ziyaretinde;  ruhsat vermediklerini, ama sende yasaklara karşı isyancı ruh olduğu için zabıtanın mührünü söküp atölyede kaçak çalışmaya devam ettiğini anlatmamış mıydın?  Mahir, İbrahim, Deniz ve Tamer in isminin geçtiği her yere zırhlı araçlar, özel timler ve helikopterler gidiyor da sana sadece zabıta mı geldi?

‘‘Benim kıblem Mahir ve emektir’’ ve ‘‘(…)Ha unutmadan söyleyeyim, bir şeyi uç, sınır noktalarında yaşayanlar karşı tarafın sınırlarına yakın demektir.’’ diye yazıyorsun. Karşı taraf? Neyin karşı tarafı? Mesela seninle benim aramda bir dere var böyle bir karşıtlık mı? Yoksa düz bir doğrunun orta noktasından ters yöne hareket eden iki cismin karşıtlığı mı? Bu her iki durumda da uca doğru gidildikçe bir birinden uzaklaşılır. Birde Nal (At Nalı) teorisi var. Bilirsin At nalı C şeklindedir ve daire olacak şekilde uçları bir birine yaklaşır. Daha da yaklaşınca birleşir ve tam bir daire olur. Bu teoriye göre aşırı sol ve aşırı sağ nalın orta noktasından uzaklaştıkça birbirilerine yaklaşırlar. Ve farksızlaşırlar, benzeşirler. Peki, orta nokta kimdir? Mevcut toplumsal sistem ve onun kurumları. Hangi sistem? Tabi ki Kapitalist sistem ve kapitalist devlet…

Fransız filozof  Jean-Pierre Faye 1990’lar da bu teoriyi kavramsallaştırır. Amacı, Sovyetler Birliği ile Nazi Almanya’sının aynı olduklarını ispat etmek olan, karşı devrimci bir kuram. Bir an için bu görüşün doğruluğun ve benim sol uçta olduğumu varsayalım, bu durumda sen kendini nalın hangi noktasında görüyorsun? Yüzün ortaya mı, nalın sol veya sağ ucuna mı dönük? Memet Sönmez, hareket noktan burjuvasını dayanak yaptığı böyle bir teori olunca, çıkaracağın sonuçlar da burjuvaca olur. Sen aksisini iddia etsen de…

Ama 20. yy başlarında kavramsallaşmamış olsa da Almanya dada bu teoriye atıf ta bulunulur. Amaç; Kapitalist ortayı, yani kapitalist sistemi korumaktır. Hatırlarsın belki, CHP bile ortadan rahatsız olmuştu ve ‘‘ortanın solu’’ kavramını kullanmıştı. Nal teorisi burjuvazinin can simidi olan bir teoridir, idealisttir ve karşı devrimcidir. Velev ki diyalektik materyalist bir teori olsun. Sen nalın neresindesin ve yüzün hangi yöne dönük? Ucamı, Ortaya mı?

Memet Sönmez aklınca benim zayıf noktamı yakalamış olmanın verdiği hazla tribünleri de coşturarak saldırıyor. Almanya da yaşıyormuşum. Kapılar kırılarak içeri girilmiyormuş. Pırıltılı Berlin’i bırakamazmışım falan falan…

Biliniyor ki, bu mesele çok genel ve geniş bir tartışma konusudur. Devrimci sosyalist saflarda Marx’ın Londra da sürgünde yaşamasından bu güne hep gündemde olan bir konu. Ben Almanya’da nasıl yaşıyoruma, daha önceki paylaşımlarımda cevap verdim. Ayrıca beni buralarda tanıyan bazı dostlarımda cevap verdiler. Bu yüzden genel duruma dair kısa bir iki şeyle yetineceğim. Memet Sönmez belki bilmez.  Çünkü o, sol basını küçümsediği için okumamıştır… Almanya da 2. Emperyalist savaş sonrası en büyük politik davalar, Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF), 2 Temmuz Hareketi (2.Juni Bewegung) şehir gerillası örgütlerinin yargılandığı davalardır. Bunlardan sonrada, Kürdistan Özgürlük Hareketi (Duesseldorf davası), DHKP-C ye açılan onlarca dava ve en son Münih Komünistler davası olarak bilinen TKP/ML davası gibi, Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilere yönelik yargılamalardır.  Bu davalarda yargılanan onlarca devrimci yıllara varan cezalara çarptırıldı ve tecrit altında cezalarını yattılar veya hala yatıyorlar. Devrimcilerin ayaklarından zincirlenerek mahkeme ve hastanelere götürüldüğünü de ifade edeyim. Kurumlara ve evlere de koçbaşıyla giriliyor… Alman polisi pamuk eldiven takmıyor.

Memet Sönmez, kurnazlık yaparak bir alt not düşmüş ve dostlarını tenzih etmiş. Ama herkes bilir ki bu tenzih edilenlerden birisi gelecekte Memet Sönmez’e ola ki bir eleştiri yöneltirse vay haline. Berlin de; Hamburg ta bu işler kolay diye başlar… İşin ilginci, yurt dışında yaşayan on binlerce insana bu eleştiriler örgütlü mücadele edenlerden gelmiyor. Bilakis örgütsüz, liberal burjuva bir yaşam sürdürenlerden geliyor. Çünkü örgütlü olanlar yoldaşlarının nasıl yaşadıkları hakkında, örgütsel kanallardan bilgi ediniyor ve durumu biliyorlar. Memet Sönmez in benim şahsımda tasvir yaparak yarattığı ‘‘Necati’’ tipolojileri yok mudur? Elbette vardır. Ama bunlar İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da da var! Gazi’de savaş koşulları yaşanırken Bağdat caddesinde şatafat yaşanmıyor mu? Tarlabaşı polis ablukasında iken Balat’ta çukur dizisi çevrilmiyor mu? Mademki devrimcisin niye ülkede tek bir solcu yayın senin yazılarını yayınlamıyor. Seni tanıdıklarından dolayı olmasın? Mademki yurt dışı o kadar kötü niye yurtdışında ki bir siteye yazıyorsun?  Bak bu sözler sana ait: „ (…) Peki Necati, bir düşüncenin doğruluğunu belirleyen şey ne söylediği midir, kimin söylediği midir? Ya da şöyle izah edeyim; bir düşüncenin doğruluğu mu önemli, nerede söylendiği mi?“  Sen ATV de devrim ve devrimci önderlere dair bir düşünce dile getirmedin. Onları anlatsaydın, niye anlattın demezdim. İtirazım, senin bunu pazarlama şeklinedir. Peki, benim söylediklerimi niye içeriğiyle değil de, Berlin’de söylenmiş olmasından dolayı hiçleştiriyorsun?

Türkiye’deki bir arkadaşımın çalıştığı fabrikada grev olduğunu duydum ve kendisini aradım. Dayanışma için bir şeyler yapabilir miyiz diye soracaktım. Arkadaşa grev nasıl gidiyor diye sorunca, ‘valla devam ediyor ama tam da haberim yok’ dedi. Sen neredesin şu anda diye sordum. ‘‘Kahvede arkadaşlarla Hoşğun oynuyoruz!’’ Arkadaşların grev çadırında sen kahvedesin! Nasıl bir iş bu? Diye serzenişte bulununca. ‘‘Almanya dan konuşmak kolay, sıkıysa sen gel burada grev yap’’ demez mi?!!

Evet Memet, ben sana bu yaptığın ticaret için reklamdır ama devrimci bir eylem değildir diyorum. Sana devrimci eylem niye yapmıyorsun diye bir şey söylemiyorum. Ama sen hoşguncü arkadaş gibi üste çıkmaya çalışıyorsunVe beni, pırıltılı Berlin’de radikallik yapmakla itham edip birde ‘Tüzük’ le aynı bağlamda seviyesiz sözcükler kullanarak benim görüş belirtme hakkımı engellemek istiyorsun. Sonhaber.ch redaksiyonu, senin kullandığın sözcüklerin kendi yayın sitelerinin kalitesine zarar vereceğini düşünmüş olmalılar ki (bende öyle düşünüyorum) sana ait sözcüklerin bazılarını sonradan yazının içerisinden kaldırdılar. Bunu senin onayınla mı yaptılar bilmiyorum. Utandın mı Memet Sönmez? Bu neticede, olumlu anlamda bir sansürdür. Sen eğer kabul ettiysen veya etmediysen de normalde özür dileyip yazını geri çekmeliydin. Tabi sen, yazını geri çekmezsin. Senin için önemli olan kişisel ‘faydadır’! Seni, Sonhaber.ch gibi demokrat bir yayının kalitesi düşündürmez…

İroni yaparak ATV’ye gol atmış Memet.

Kendini Aziz Nesin, Sebahattin Alilerle kıyaslıyorsun. Olabilir… Alçak gönüllük sana göre değil zaten… Doğru, onlar mizahla kamufle ettikleri çalışmalarla politik mesajlar vererek sansür ve baskıları deldiler ve fark edilince de burunlarından getirildi. Şimdi, senin yaptığın onlarla aynı mı? Bak, sen, Dikkat Dikkat manşetiyle bir şekilde kendini ihbar etmene rağmen, bırakalım tutuklanmayı,  zabıta bile yollamadılar. ‘‘Her şey devrimci önderlerin ATV’ye çıkarılması fikri ile başladı’’ diyorsun… Yani orta da tesadüfi bir durum yok??? Haberde iddia edildiği gibi geçerken kameramanın ayağı bir şeye takılmamış. Kimin fikri idi? Ve ATV’ye bu fikri nasıl sattınız?  Hepimiz biliyoruz ki; Türkiye de basın da, politikadaki kamplaşma gibi, 3 cepheye ayrılmış durumda. 1. AKP ve MHP faşist iktidarını tetikçisi basın ki A haber ve ATV en baştalar, 2. Millet ittifakının taraftarı sosyal şoven, Lozancı, Kürt, Ermeni ve devrimci düşmanlığında diğerlerinden farkı olmayan yayınlar, 3. Devrimci, demokrat ve ilerici, bağımsız kurumlardan oluşan, aralarında ki nüanslarla birlikte, Özgür basın dediğimiz küme. 1. ve 2.ler yeri geldiğinde Yeni Kapı ruhuyla birleşebiliyorlar. Soru şu: Bu keskinleşmiş cepheler (ki bir iç savaş cephesidir bu) senin tarafın hangisi. Bak dükkânının ve ürünlerini ATV de çıkmasına kesinlikle karşı çıkmıyorum. Bu beni ilgilendirmez. Senin deyiminle bundan bana ne? Semah dönebilirsin, M. Kemal övgüsü yapabilirsin, Çocukluk arkadaşın Tamer Arda ile sadece arkadaşlığınızın özel olan bölümünü istediğin gibi yaşayabilirsin. Bunlardan bana ne? Ama kendimin de parçası olduğum, devrim ve sosyalizm mücadelesine emek vermiş, toplumsal kişilikler olan; Fidel den Tamer Arda ya kadar insanları kendi kafana göre kullanıp, onlar üzerinden bir yerlere mesaj yollayamazsın. Yollarım dersen ki diyorsun, bende sana; bu yaptığın doğru değil. Bu değerleri kendi kişisel çıkarların için kullanıyorsun derim.

Bundan da sana ne?

Necati Güler

Sonhaber.ch’da  yayınlanan yazılar yazarın kendi görüşünü yansıtmakta olup, ilgililerin cevap hakkı saklı tutulmuştur.

Kaynak: Sonhaber.ch internet sitesinden alınmıştır

Diğer Başlıklar

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! HAMİT BALDEMİR

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! Gerek ulusal mücadelede ve gerekse sosyal mücadelede devrimciler legaliteyi her zaman olanaklar …

30.YILINDA MADIMAK KATLİAMININ UNUTMADIK! XETA SOR

Yılında Madımak Katliamını Unutmadık! 2 Temmuz 1993, TC devletinin katliamlar serisine bir yenisinin eklendiği, kara …

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN-6- Remzi BİLGET

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN Bitmiyor Ölümlerimiz! Ağlamak nedir, gözyaşı ne ola? Ya da kuruması …

FIRSAT KARGALARI! Samet ERDOĞDU

FIRSAT KARGALARI 10 sene önce politik meteorolojide benim hava tahmini göstergem Öcalan idi. Ona bakarak …