Cumartesi , 20 Nisan 2024
Home / Güncel / EMİNE GÖÇER YOLDAŞIN ARDINDAN

EMİNE GÖÇER YOLDAŞIN ARDINDAN

Yolcu ateşte yanmakla yol yanmaz.
Erenlerin dokuduğu çul yanmaz.
Cehennemde günah yanar kul yanmaz.
Ben günahtan sürmelenmiş gözlüyüm.
Seyrani

6 Şubat 2019, Çarşamba

Kara haber az önce geldi: ”Emine yoldaşı, kalp krizi sonucu kaybettik!” İçim yandı. En zorlu dalgaların alt edemediği yiğit bir yoldaşım daha yurdundan uzaklarda can vermişti.

* * *
Bin döğüşte yenilmemiş bir samuray ölüm döşeğine düşer. ”Sen bin kavgada yenilmedin, sağ kaldın; şimdi basit bir hastalıktan mı öleceksin? Bu belayı da yenersin” derler. Acı acı güler: ”Ben her savaşta bir yara aldım; şimdi onların yüzünden ölüyorum” der.

Emine yoldaş 70li yılların iç savaşını yaşadı. 12 Eylül faşizminin zulmüne direndi. Seksenli, doksanlı yıllarda tek başına binbir zorulukla boğuştu; bir yandan eşi ve yoldaşı Hüseyin hocanın peşinden il il, cezaevi cezaevi dolaşır, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken; bir yandan da çalışarak çocuklarını yetiştirmeye uğraştı. En zor, yardıma en çok ihtiyaç duyduğu, ama kimseden yardım eli uzanamadığı dönemlerde dahi kimseye küsmedi, darılmadı; kapısını daima yoldaşlarına açık tuttu. Evini firari yoldaşların barınağı, illegal toplantıların mekanı yaptı. Parti yayınlarını aldı, mikrofilmler halinde cezaevlerindeki yoldaşlara ulaştırdı.

Emine yoldaşla 1986 yazında tanıştım. Özal’ın infaz yasasında yaptığı değişiklikle 21 Mart günü tahliye olmuş; bir kaç ay sonra, Haziran ayında polis tarafından KKP’ye vurulan darbe nedeniyle tekrar kaçağa düşmüştüm. Vedat Çelik takma adıyla yazdığım iki rapor merkez arşivde ele geçmişti; raporlardan biri yakalanmama, polis sorgusuna ve cezaevlerindeki duruma ilişkindi; diğeri o zamanlar parti içinde TKP eğilimli muhalefete karşı tutum üzerineydi.

Baskınlar sırasında Ankara`da, akrabalarımdaydım; köye baskın yapılınca bir amcam oğlu derhal telefon edip haber vermişti; hemen firar ettim.

Kalacak yerim yoktu. Bildiğim, tanıdığım adresler operasyon yemişti; o sırada misafir olduğum akrabalarımın evleri ben onlardan ayrılır ayrılmaz basılmıştı; baskınlardan kılpayı kurtulmuştum. Ne kendi gerçek adıma düzenlenmiş, ne sahte bir kimliğim yoktu; dost ve akrabalar tarafından verilmiş harçlıklar bitmek üzereydi. Ankara’dan ayrılıp tekrar Malatya’ya gitmek için para bulabilmem gerekiyordu.

O sıralar Ulus’taki merkez postahanesinde amcam oğlu rahmetli Hasan teknik mühendis olarak çalışıyordu. Gerçi onu da karakola almış, işkenceden geçirmişlerdi; ama eve gitmek riskli olsa bile, iş çıkışında dikkat çekmeden kendisini yakalayıp yol harçlığı alabilirdim. Öyle de yaptım. Bir miktar harçlık aldım; otogara gitmeden önce aç midemi yatıştırmak için bir şeyler almak istedim. İlerde köşe başında bir simitçi gözüme ilişti. Ona doğru gittim…

Emine yoldaşla tanışmama vesile olacak tesadüf orda karşıma çıktı. Simitçi Doğanşehir’den GEBçi (Genç Emekçiler Birliği üyesi) bir yoldaşımızdı: Abuzer Avşar. Doğanşehir’e bağlı Gürobası köyündendi; 79 yılı ortalarında 9 yoldaşla beraber kitlesel bildiri dağıtırken yaklanmış, Elazığ Sıkıyönetim Askeri cezaevinde dokuz – on ay kadar hapis yatmıştı.
Kendisiyle açık konuştum. Hapisten kısa süre önce tahliye olduğumu, fakat tekrar kaçağa düştüğümü, partiyle bağlarımın koptuğunu, bir an evvel yeniden bağ kurmam gerektiğini, kalacak yerim olmadığını söyledim; bana yardımcı olup olamayacağını sordum. O, kalacak yer ayarlayabileceğini, kendisinin partiyle doğrudan ilişkisi olmadığını, ama Mersin’e giderek oradan bağlantı kurmaya çalışacağını söyledi. Beni Nato Yolu’nda bir eve götürdü. Ev, aralarında Osman Güneş yoldaşın da bulunduğu değişik gruplardan bir grup devrimci üniversitelinin kaldığı bir evdi. O sırada öğrencilerin çoğu memleketlerine gitmişti; sadece az sayıda kişi kalmıştı. GEBçi yoldaş, beni oraya yerleştirdikten sonra hemen Mersin’e gitti ve bir hafta sonra döndü. İki hafta kadar beklememiz ve sonra birlikte Mersin’e gitmemiz gerekiyordu.

Gün geldi, gittik. Deniz kıyısında Adıyamanlı bir tarım işçisinin kulübesiydi. Emine yoldaşla ilk kez orda tanıştım. Sımsıcak karşıladı. O zamanlar çok zayıf bünyeliydim; aslında zaten bünyem öyleydi; ama Emine yoldaş aşırı cılızlığımı hapishane koşullarına ve kötü beslenmeye yorumlamıştı; beni ”biraz şişmanlatmak” için çırpınıp duruyordu.

Bir hafta – on gün kadar kaldıktan sonra TKEP MK’nden Reş ve Kel yoldaşlar geldiler. Ama onlar TKP eğilimli muhalefettendiler. Yine de ileri bir tarihe randevulaştık ve ben tekrar Ankara’ya dönmek üzere garajlara yöneldim. Bir ara sokaktan geçerken arkadan bir el omuzuma dokundu. Döndüm, ”Erbakan” yoldaş. Hasan Abdo, gerçek adıyla Ergun Adaklı. ”Seni gökte ararken yerde bulduk; aramıza hoş geldin Baba yoldaş” dedi. Kucaklaştık. Aradığımı bulmuş; asıl partiyle bağlantıyı kurmuştum. Emine yoldaşla ilk karşılaşmamız partiyle bağlantı kurmama direkt yol açmamışsa da; tesadüfün de yardımıyla dolaylı şekilde yardımcı olmuştu. Bundan sonra yolum Mersin’e düştükçe uğrayacağım yoldaşlardan biri Emine Göçer olacaktı…

7 Şubat, Perşembe

Cenazeyi memlekete uğurlamak üzere beni almaya Alataş yoldaş geldi. Solothurn’da derneğe gittik. Hafta içi olmasına, bir çok insan çalışmasına rağmen dört bir yandan pek çok yoldaş gelmiş. Emine yoldaşı kendisine layık şekilde uğurlayacağız.

Hiç bir darbenin deviremediği Emine yoldaş kalp krizinden can vermiş! Herkes üzgün. Burda Emine Göçer’in çocuklarının boğazından kestiği bir lokma ekmeğini paylaşmış, kaçaklık yıllarında evinde sığınak bulmuş pek çok yoldaş var. Partinin kuryesi, hapishanelerin görüşçüsü, hasta yoldaşların bakıcısı, illegal parti yayınları ve malzemelerinin saklayıcısı, yoldaşların annesi, kızkardeşi, omuzdaşı, devrimci kitle eylemlerinin parçası Emine Göçer’i son yolculuğuna uğurlamak için burdalar.

Emine yoldaş acısını – sevincini, şikayetini – sitemini saklamayan; açık, dobra bir insandı. 12 Eylül’den sonra bütün yükünü tek başına üzerinde taşıdığı aile yükümlülükleri son derece ağırdı; yakacak odun, giyecek giysi, çocuklarını doyuracak yiyecek bulamadığı günlerin hesabı yoktur. Yine de hiç kimseden maddi yardım beklememiş, ummamıştır. Dostlarından, yoldaşlarından ilgi görmek ona yetiyor ve artıyordu. Yoldaşların evine gelmesi, bir lokma ekmeğini onlarla paylaşması onu mutlu ediyor; ona güç veriyordu. Yakasını bırakmayan sağlık sorunlarıyla, açlıkla, soğuklarla, zindan ve karakol kapılarında hakaret ve dayaklarla baş edebiliyordu. Bütün bunlarla mücadele etmesi ona güç ve direnç veriyordu. Ama bir kenara bırakılmak, unutulmak, ilgisiz kalmak gibi vefasızlıklara tahammül edemiyordu; böyle bir hisse, izlenime kapılmak bile onu üzüyordu. Fakat kolay ve çabuk affediyordu. Yanına uğramak, telefon etmek, bir gecede, kutlamada karşılaşmak tüm kırgınlıklarını unutmasına yetiyordu. Sitem ediyor, hatırlatıyor, ama çocuk gibi seviniyordu.

Kış soğuklarının Mersin’i bile buza kestiği bir zamanda evde yakacak odun, kömür bulunmazken şofben suyunu ısıtmak için bulabildiği ne kadar paçavra, kağıt, kartonu yakarak banyo yapmamı sağladığını hatırlıyorum. Malatya’dan yoldaşlar İstanbul’daki yoldaşlara götürmek üzere sırt çantama küçük kavanozlarda reçel, pekmez gibi şeyler koymuşlardı. Her nasılsa pekmez kapağı açılmış, paltomu ve giysilerimi berbat etmişti. Ben farkında değildim. Emine yoldaş evde yakacak yakıt bulunmamasını engel sayacak insanlardan değildi. Çaresizlik içinde çare buldu; yoktan yarattı; ve sorunu çözdü.

Abdullah Dereli yoldaşın polis baskınından kıl payı kurtulması olayında Emine yoldaşın atik ve yiğit müdahalesini anmadan geçmeyeceğim. Dereli yoldaş Çukurova bölgesindeki parti faaliyetlerinin başındayken bir gün akciğerinde su toplanması nedeniyle Adana Balcalı hastahanesinde ameliyat oldu. Sanırım 1990 baharıydı. Kendisi daha hastahanedeyken Çukurova örgütü polis darbesi aldı. 13 Mart Genç Komünistler Birliği üyeleri ve bazı parti üyeleri yakalandı. Yakalananlar arasında oğlu Zeynel Göçer de vardı. Yakalananlardan birinin çözülmesi ve Dereli yoldaşın hastahanede olduğunu bildirmesi üzerine Dereli yakalanma tehlikesi geçirdi. Dereli (Ali Garip / Baytekin) yoldaşın Balcalıda ameliyat edildiğini bilen Emine Göçer yoldaş oğlu polis tarafındann evden alınır alınmaz derhal hastahaneye gitmiş ve halen serumları takılı olan Ali Garip yoldaşın kaçmasını sağlamıştı. Hastahaneye varan polis ekipleri boş bir yatak ve açık pencere ile karşılaşmışlardı.

Bu davranış Emine yoldaşın ani bir terslik halinde ne kadar soğukkanlı, anında karar veren ve acilen yapılması gereken şeyi cesaretle yapabilen bir insan olduğunu gösterir. ”Eşim yıllardır hapiste, şimdi de gencecik oğlum yakalandı” deyip paniğe kapılmamış; ilk iş olarak partinin Merkez Komitesi üyesi ve Bölge sorumlusu Abdullah Dereli’yi kurtarmıştı.
Emine yoldaş sade, mütevazi, açık sözlü ve eli açık bir yoldaştı. Kimseye minnet etmedi, zorluklara baş eğmedi. Bu yüzden çok yıprandı, çok yaralandı. Tek tek her kavganın üstesinden gelen Emine yoldaşın bünyesi nihayet stop etti. Ve bizler kendimizden bir parçayı daha kaybettik. Emine yoldaş zorlu bir yolculuğun sonuna erdi; biz onu acı ve elemle uğurladık. Huzur içinde uyu sevgili yoldaş!

Diğer Başlıklar

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! HAMİT BALDEMİR

SEҪİMLER VE GERҪEKLER! Gerek ulusal mücadelede ve gerekse sosyal mücadelede devrimciler legaliteyi her zaman olanaklar …

30.YILINDA MADIMAK KATLİAMININ UNUTMADIK! XETA SOR

Yılında Madımak Katliamını Unutmadık! 2 Temmuz 1993, TC devletinin katliamlar serisine bir yenisinin eklendiği, kara …

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN-6- Remzi BİLGET

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN Bitmiyor Ölümlerimiz! Ağlamak nedir, gözyaşı ne ola? Ya da kuruması …

FIRSAT KARGALARI! Samet ERDOĞDU

FIRSAT KARGALARI 10 sene önce politik meteorolojide benim hava tahmini göstergem Öcalan idi. Ona bakarak …