Perşembe , 28 Mart 2024
Home / Güncel / HDK – A’nın 11 Şubat Pazar Günü Hamburg’da Düzenlediği ”Ortadoğu’da Son Siyasal Gelişmeler Demokrasi ve İslam” Konulu Panel’in Açılış Konuşması

HDK – A’nın 11 Şubat Pazar Günü Hamburg’da Düzenlediği ”Ortadoğu’da Son Siyasal Gelişmeler Demokrasi ve İslam” Konulu Panel’in Açılış Konuşması

Değerli konuklar, dostlar, yoldaşlar

Hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Oturumlarımıza geçmeden evvel bir kaç söz söylemek istiyorum.

Karaktersiz, vasat ve hunhar adamlar tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyeti devleti çeyrek asırdan fazla bir zamandır ülkemiz Kürdistan’a ölüm ve yıkım saçıyor. Buna da ”terörle mücadele” diyor. Ama ne ”terör” dediği devrimci Kürt mukavemetini, ne de ”terörist” dediği Kürt mukavemetçilerini bitiremiyor. ”Bitirdik, bitiriyoruz, bir avuç terörist kaldı” yalanlarını işite işite kulaklarımız sağır oldu.

TC devletinin ahlâksız yöneticileri utanmadan, sıkılmadan, yüzleri kızarmadan herkese yalan söylüyorlar. Özal’dan Demirel’e, Erdal İnönü’den Bülent Ecevit’e, Tansu Çiller’den Devlet Bahçeli’ye, Necmettin Erbakan’dan Tayyip Erdoğan’a kadar hükümet başı ya da ortağı olarak TC yönetiminde bulunmuş kaç politikacı varsa; hepsi aynı yalanları, aynı palavraları savurdu durdu. ”Terörle mücadele ediyoruz” bahanesiyle Kürdistan’da bombardıman edilmedik dağ, bağ, bahçe bırakılmadı. Sadece 90’lı yıllarda 3 milyon Kürt köylerinden, yurtlarından, evlerinden zorla çıkarıldı; bu insanlar evleri ve malları yakılıp yıkıldığı için beş parasız halde bilmedikleri, tanımadıkları memleketlere kaçmak; oralarda çok ağır şartlar altında hayata yeniden başlamak zorunda kaldılar. 4 bin köy ve mezranın büyük kısmı artık birer harabedir ve arazilerine devlet el koyduğu için toprakları emval-i metrukedir.

Aynı yöneticiler her sıkıştıklarında ”Kürt realitesini tanıyoruz”, ”AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” lafları ettiler. Lafta barış mesajları verdiler; ama her seferinde çark ettiler; daha önce söylediklerini hayasızca inkâr ettiler. Halkımıza karşı yürüttükleri savaşı eskisinden daha vahşi, daha şiddetli biçimde tırmandırdılar.

TC devletinin ”terörist” diyerek katlettiği Kürt gençlerinin sayısı 40 binden fazladır. Ayrıca onbinlerce sivil insan ise JİTEM, özel harekat timleri, devlet eliyle örgütlendirilen korucular ve Hizbullahçılar tarafından ”fail-i meçhul” biçimde katledilmiştir.

Savaş, sayfiye yerlerinde eğlenmek gibi mutlu bir hadise değildir. Kürdistan’da savaşa sürülen insanlar, karşılarında ya silahsız sivil insanları, kadınları, çocukları, yaşlıları buluyorlar; ya da Kürt gerillalarıyla karşı karşıya geliyorlar. Birinci halde sivil insanlara eziyet ediyor, onların evlerini başlarına yıkıyor, mallarını – ekinlerini yakıyor ve onları zorla yerlerinden çıkarıyor; kimilerini öldürüyorlar. Gerillayla karşılaştıklarında ise iş o kadar kolay değil; halkının ve ülkesinin özgürlüğü için inançla, cesaretle ve fedakârca çarpışan Kürt gençleri saldırganlara pabuç bırakmıyorlar. Yiğitçe çarpışıyor, işgalci asker, jandarma, polis ve paramiliter kuvvetlere ağır kayıplar verdiriyorlar. Kürdistan gerillalarıyla çarpışmalarda öldürülen ve yaralanan asker sayısı bugüne kadar onbinlercedir.

Ateş düştüğü yeri yakıyor. TC devletinin politikacıları, bürokratları, ordu komutanları ve polis şefleri Kürdistan savaşında can veren asker, polis ve korucuların cenazelerinde kahramanlık palavraları savuruyor, hamaset edebiyatı parçalıyorlar. Fakat hamaset ölenleri geri getirmiyor, sakat kalanları ebediyen yitirdikleri sağlıklarına kavuşturmuyor.

Barbarlık ve hunharlıkta şampiyonluğu ise Erdoğan ele geçirdi. Ondan öncekilerin yakıp yıktığı yerleşim yerleri daha çok kırsal kesimdeki köy ve mezralardı; şehir, kaza ve kasabalar daha azlıktaydı; Erdoğan hepsini yıkmaya girişti. Özel Güvenlik Bölgesi ilan edilen yerlerde ayları, hatta yılları bulan sokağa çıkma yasakları uyguladı. Fiilen Savaş Hali uygulanan bu yerler tank, top, roket ateşleri altında yerle bir edildi. Direnen gençler bodrum katlarında topluca canlı canlı yakıldı. Kıpırdayan her şeye ateş etme yetkisi verilmiş asker ve polislerin mitralyöz ateşleri altında kadın, çocuk, yaşlı yüzlerce sivil katledildi. Cenazeler günlerce sokaklarda kaldı. Barbarlıkta sınır tanımayan Türk askerleri katlettikleri kadınların cesetlerini çırılçıplak teşhir etti, fotoğraflarını sosyal medyada paylaştı. Boynuna ip geçirilmiş gençlerin cesetleri tankların arkalarında sürüklendi. Tayyip çetesi kısa süre içerisinde ocaklarını başlarına yıktığı bir 3 milyon Kürdü daha yerinden yurdundan etti. Evleri yıkılan insanlar kaçtıkları dağların eteklerinde kurdukları çadır kentlerde perperişan iki kış geçirdiler; şimdi üçüncü kışı savuşturmaya çalışıyorlar. Sur, Cizre, Şırnak, Gever ve daha pek çok şehirin kimi semt ve mahalleleri, yüzlerce köy ve mezra viraneye döndü.

Oysa bu insan suretli vampir daha önce ”barış” ve ”çözüm” vaad ediyor; barışçıl çözüm sağlayamayacağı taktirde ”Baldıran zehiri içeceğim” diye yeminler ediyordu. Bunun devlet makinasını tamamen zaptetme hamleleri bir çok liberal, sosyalist, hatta Kürt siyasetçisi tarafından hararetle alkışlanıyor; ”90 yıllık Kemalist statüko yıkılıyor”, ”askeri vesayet rejimi son buluyor” türünden akıl bulandırıcı saçmalıklarla kutsanıyor, meşrulaştırılıyordu.

Dışarda Amerika ve Avrupa Birliği’nden Rusya ve İran’a kadar farklı çıkarlara sahip devletler değişik zamanlarda , değişik türden destekler sunarak hunhar Erdoğan ve çetesinin meşrulaştırılması ve güç kazanmasına destek verdiler. Erdoğan bu güçler arasında yılan gibi kıvrılarak, bir o yana bir bu yana yanaşarak kendine uluslararası meşruiyet sağladı. Bir gün BOP eşbaşkanı oldu, bir gün Medeniyetlerarası İttifak mimarı kesildi, bir gün İslam Dünyası’nın lideri, bir gün ılımlı islamın temsilcisi kisvesine büründü. Öyle ki ”dünya beşten büyüktür” diyecek kadar emperyalist güçler sofrasında kendisine yer açılmasını talep etti.

Türkiye’de ise liberallerden, reformculara, demokrat geçinenlerden, kimi sol ve sosyalistlere kadar bir çok kesimin ehven-i şer gördüğü, kerhen ya da hararetle desteklediği meşru bir iktidar muamelesi gördü; kendisine ”Yetmez ama Evet” türünden destek kazanmaktan, Gezi olayları gibi sarsıntı dönemlerinde etliye – sütlüye karışmama tarafsızlığı sağlamaya kadar bir dizi gafletten kuvvet aldı ve nihayet mutlak diktatörlüğünü tesis etti.
İçerde durumunu pekiştiren faşist, sömürgeci, soykırımcı diktatörlük gözünü hemen dışarı dikti. Yıllardır her türlü destek ve yönlendirmeyle Suriye halkları üzerine bela ettiği islamcı çetelerin yenilmeye başladıklarını görür görmez bu kez doğrudan kendisi devreye girdi. Cerabalus, El Bab, Şehba bölgesine ordusunu yolladı. Fırat’ın doğusuna geçmek, Membiç’ten itibaren Rojava’nın geri kalanını da işgal etmek için 7 ay boyunca uğraştıysa da başarılı olamadı. İşgal ettiği yerlerle yetinmek zorunda kaldı. Buralara kendi kaymakamlarını, jandarma kumandanlarını, emniyet müdürlerini, imamlarını ve öğretmenlerini atadı. Kendi idari yapısını tesis etti. İslamcı çete artıklarını toplayarak organize etti ve bunları mayın eşekleri gibi önden Kürtlerin üzerine saldı.

Ardından Astana sürecine katılarak İran, Rusya ve dolaylı olarak Suriye rejimiyle anlaştı. İdlib bölgesine girdi. Suriye’nin diğer bölgelerinden temizlenen islamcı çetelerin garantörlüğünü üstlendi ve Afrin’i güneyden kuşatma altına aldı. Doğuda Şehba bölgesindeki işgalci askerleri ve ÖSO çeteleriyle güneyde İdlib’deki kendi güçleri ve islamcı çetelerle ve kuzeyde ve batıda Hatay’daki kuvvetleriyle Afrin’i tamamen kıskaca alan TC nihayet devasa güçlerle Afrin üzerine saldırıya geçti. Afrin’i ele geçirdikten sonra Irak sınırına kadar olan bölgeleri yani Rojava’nın tümünü işgal edeceğini dünya aleme ilan etti.

Dünya devletlerinin bu işgale tepkileri mırın kırın ötmekten, hatta açık ya da dolaylı destek vermekten öte değil. Rusya, İran, Suriye ve Amerika bu işgal saldırısında şu ya da bu derecede muvafakat sahibidirler.

Ancak saldırıya uğrayan Afrin halkımız kahramanca direniyor. Kürdistan’ın 4 parçasından halkımız, diasporadaki insanlarımız bu kahpe saldırıya karşı tek yumruk halinde direniyor. Devrimci, demokrat, barışsever, hümanist Türk ve Arap insanları ve öteki halklardan dostlarımız, aydınlar, sanatçılar, dürüst politikacılar Türk emperyalist işgal saldırısını kınıyor ve halkımızı destekliyor.

Biz düşmanın tüm teknik, askeri üstünlüğüne, hunharlığı ve gaddarlığına rağmen eninde sonunda hüsranla yenileceğine ve halkımızın muzaffer olacağına inanıyoruz. Zafer Kürdistan halklarının olacaktır.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlarım.

Diğer Başlıklar

30.YILINDA MADIMAK KATLİAMININ UNUTMADIK! XETA SOR

Yılında Madımak Katliamını Unutmadık! 2 Temmuz 1993, TC devletinin katliamlar serisine bir yenisinin eklendiği, kara …

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN-6- Remzi BİLGET

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN Bitmiyor Ölümlerimiz! Ağlamak nedir, gözyaşı ne ola? Ya da kuruması …

FIRSAT KARGALARI! Samet ERDOĞDU

FIRSAT KARGALARI 10 sene önce politik meteorolojide benim hava tahmini göstergem Öcalan idi. Ona bakarak …

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN-5- Remzi BİLGET

NUH GELSİN DE TUFAN GÖRSÜN Ölüyoruz Birer Birer!.. Sabah olmuş sofranın başına toplanmışız, kahvaltı yapmaktayız. …